Bir suç işlenmişse, olayın suçlusu cezasını çekmelidir.
Suçlu cezasız kalınca, kamu vicdanı incinir, adalete olan güven sarsılır.
1960 lı 1970 li yıllarda, üniversitelerden öğrenciler alınıp götürülürdü “zanlı” diye.
Günümüzde rektörler, dekanlar, profesörler, doçentler, yani bilim adamları alınıp götürülüyor.
Oysa götürülenlerin tümünün yeri, yurdu, adresi belli…
İlgili savcı, bir telefon açsa ya da sekreterine açtırıp, ifadesine başvurulacağını söylese, yarım saat içinde kendisini çağıran savcının karşısına çıkacak olanlar, apar topar götürülüyorlar.
Dün yine sert bir rüzgar esti cennet ülkemde…
Çoğunluğu akademisyen olan bazı insanlar, terör örgütüne üye olmaktan ya da yardım ve yataklık etmekten gözaltına alındılar.
Bir üniversite düşünün.
Bir üniversite hastanesi düşünün.
Bir televizyon merkezi düşünün.
Kanser tedavisi gören ve yurtsever olduğundan kimsenin kuşku duymadığı bayan bir profesör düşünün.
Düne kadar öğrenci yetiştiren bilim yuvalarının düşürüldüğü durumu düşünün.
Aylardır belki de yıllardır organ nakli yapılacak hastalar umutla beklerken, ameliyatı yapacak olan hocanın gözaltına alındığını düşünün.
Boş verin, hiçbir şey düşünmeyin…
Size verilen kömürü yakın, soğanı, patatesi, pirinci, şekeri, makarnayı yiyin, Allah’ınıza şükredin.
Toplumun bu duyarsızlığına, Deniz Feneri için yapılan yardımlarla malı götürenler de şükrediyor.
Toplumun bu duyarsızlığına, cumhuriyetin kazanımları olan kurumları satanlar ve alanlar da şükrediyor.
Toplumun bu duyarsızlığına kimler şükretmiyor ki?
Dini siyasete alet ederek malı götürenler, dün zıbılken bugün 4x4 araçlara binenler, dün gecekonduda kira ile otururken bugün villalarda oturanlar, dün yiyecek ekmek bulamazken bugün, sabah kahvaltısını Londra’da, öğle yemeğini Paris’te, akşam yemeğini Viyana’da bir gondolun içinde yiyenler…
Evet, cennet ülkemde bir boran estiriliyor…
Suçlu varsa, cezasını çeksin ama bu işler yasalara, hukuka uygun yapılsın.
Böyle giderse “bugün sana, yarın bana” diye kaygılananlar çıkabilir.
“Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner” diye düşünenler çıkabilir.
Rabbinden vahiy alarak, eşini Amerika’lara götürüp ameliyat ettiren Rabia Hatun’ların vicdanı rahatsa, diyecek bir şey yok.
Bu ülkeyi kurtarıp, bizi bugüne getirenler, kafalarını kaldırıp halimize bir baksalar, yüzümüze tükürdükten sonra yeniden ölürler.
Demokrasiden, uygarlıktan, çağdaşlıktan, haktan, hukuktan, adaletten, cumhuriyetten, en önemlisi de Mustafa Kemal’den yana olmanın bu kadar ağır bedeli olduğunu bilmiyorduk, öğreniyoruz…
Sonuç olarak; o meclisten geçmeyen tezkere var ya;
Geçseydi, bunların hiç biri yaşanmayacaktı.
Yeter baba, artık beni okula gönderme…
Çünkü ben hep sınıfta kalıyorum ve seni utandırıyorum…
|