Bugünkü yazımda yerelden gideyim dedim ancak ucu yine Ankara’ya dayanıyor.
Sabır göstererek okursanız, yerel konunun neden Ankara’ya dayandığını anlatacağım;
Pay – i tahtta, oturdukları yerden karar veriyorlar.
AKP diyor ki; “menim beladiye başkan namzetim Fatma Hanım ola…”
Eyvallah.
CHP diyor ki; “Adayım Akif Beydir…”
Eyvallah.
MHP diyor ki; “yeterince kadirliğe uğrattık ama adayım Mustafa Beydir.”
Eyvallah.
Ve pay – ı tahtın belirlediği bu adaylar, şimdilerde mahalle mahalle, köy köy, mezra mezra dolaşıp oy devşirmeye çalışıyorlar.
Yani boş durmuyorlar, harıl gürül bir yoğunluk içindeler.
Oysa Ankara, bu adayların şimdi çalıştıkları gibi çalışmalarına fırsat verseydi de adaylar tabandan çıksalardı ve Ankara bu tür çalışmalara izin verseydi.
Yani her parti, tüm üyeleriyle sandık başına gidip, bir ön seçimle, “beni belediye başkanı olarak şu yönetsin” deseydi.
Demokrasi yara mı alırdı?
Çözüm süreci tıkanır mıydı?
“Yetmez ama evet” çilerin canı mı sıkılırdı?
Akil adamlar bozulur uydu?
Dünya ağası Amerika izin vermez miydi?
Soru çok.
Fazla uzatmaya da gerek yok.
x
40 yılı aşkın bir zamandan bu yana köşe yazıları yazıyorum.
Birçok yazımda Siyasal Partiler Yasası’nın ve Seçim Yasası’nın acilen değiştirilmesi konusuna değindim.
Dilimde, kalemimde, yazılarımda tüy bitti.
Yine aynı düşüncedeyim; Yürürlükteki Siyasal Partiler Yasası ile Seçim Yasası kökten değiştirilmedikçe bu işler böyle gidecek.
x
Olması gereken konular için, bu ceberut düzende, bu çatlak sistemde, bu “ben ne dersem o olacak” diktatoryasında bizimki de safdillik işte.
Bazen düşünüyorum ve kendime soruyorum; “Oğlum Hüseyin, yaşın 70 i devirdi, neden hala bu kadar safsın, aptalsın, eblehsin?”
Yanıt bulamıyorum…
Ve başkalarının yerine ben utanıyorum, yüzüm kızarıyor, tansiyonum yükseliyor.
Sonuç olarak, beni yönetecek kişiyi kendim seçmek istiyorum.
Çok şey mi istiyorum yoksa?...
|