Bir ülkede, “idrak” yolları iltihaplanmış yığınlar varsa, o ülke kolay kolay refaha kavuşamaz.
Bu ne demektir?
Biraz açalım;
Sanki yıllardır yokmuş gibi bir dinleme – dinlenme fırtınası esiyor.
Ortalıkta binlerce isim var.
Bu dinlenenlerin arasında Mehmet Barlas yok, Taha Akyol yok, Mümtazer Türköne yok, Hasan Cemal yok, Fehmi Koru yok.
Daha sayayım mı?
Yok saymayayım.
Bu dinlemelerden hiçbir savcının haberi yok, hiçbir yargıcın haberi yok.
Peki, kimler neden dinlendi?
Öyle paralel devletin marifeti deyip işin içinden çıkmak o kadar kolay olmasa gerek.
Bu dinlemeler ne zaman başladı, ne zamandan beri ve neden yapıldı?
Bu dinlemelere kimler neden göz yumdu?
Aslında böyle bir dinleme operasyonu yoksa sıcak bir biçimde neden gündeme oturtuldu?
Amaç kargaşa yaratıp soygunları, vurgunları, rüşveti, yolsuzluğu unutturmak mı?
Yoksa seçim propagandası için malzeme olarak kullanmak mı?
Bir de utanmadan televizyonlara çıkıp, kırk dereden su getirmelerle olayları pişkince anlatmak yok mu?
Hem de istifa etmesi gerekenler tarafından…
Hele hele hükümet sözcüsünün, “işte bunlar bizim yargıya müdahale etmediğimizin kanıtıdır” diye cıvıması.
Bana hiç inandırıcı gelmiyor.
Siz inanıyor musunuz bilemem.
Bu tür hassas konular nedense hep “manidar” zamanlara denk geliyor.
Nedir o manidar zaman?
Yerel seçim öncesi…
Esselamün aleyküm normal.
Vealeykümselam da normal.
Ama “selam” normal değil.
Bir örgütün adıymış, dinlemeye alınmış.
Dinlenen binlerce kişi bu “selam” örgütü çerçevesinde dinlenmiş.
Bu “selam” örgütünü dinlemişler de dinlemişler ama iş, seçim öncesi ortaya çıkmış.
Tamam, bir soruyla bitiriyorum.
Bu dinlemelere, başbakan ile oğlunun arasında geçen telefon görüşmeleri de tüy dikti.
Bu konu daha çok su götürecek.
Bunca rezaletin, bunca kepazeliğin sorumlusu kim?
“İdrak” yollarınız temiz kaldıysa, gelin hep birlikte düşünelim…
|