Cumhurbaşkanı seçme sularına girdik ama ortada iki partinin “çatı adayı” ndan başka bir aday yok.
Ortada bir hinoğluhinlik mi dolaşıyor diye düşünüyorum ve işin içinden çıkamıyorum.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri her dönem sancılı geçti.
12 Eylül sonrası, 1982 yılında yapılan devlet başkanlığı seçiminde % 90 ı aşkın bir oyla Çankaya’ya çıkan darbeci paşayı ağırlaştırılmış ömür boyu hapse mahkum ettik, rütbelerini söküp er statüsü verdik.
Bana kalsa ona er statüsü bile yakışmadı.
Çünkü 12 Eylül faşizmi, bu günlere gelmemize neden oldu.
Ve ülkede hala o faşist darbe sonucu yapılan anayasa yürürlükte.
x
Yıllardır sık kullanılan sözcükler var; darbe, kaset, tape, böcek, cemaat, paralel, suikast, Ergenekon, Balyoz, yargı ve bunlara benzer sözcükler.
Üstelik bu sözcükleri dillendirirken demokrasi, eşitlik, hak, hukuk, adalet sözcüklerini de sık sık yineleyenlere tanık oluyoruz.
Aslında demokrasi, eşitlik, hukuk, adalet olsaydı, yukarıdaki sözcükleri kullanmaya hiç gerek kalmazdı.
Ne yazık ki var – mış gibi gösterilmeye çalışılan bir demokrasi, işliyor – muş gibi yansıtılmaya çalışılan hukuk ve herkesi eşit – miş gibi gösterme çabası almış başını gidiyor.
Bir kesim, çıkar ilişkilerinden dolayı ses çıkarmıyor.
Bir kesim, makam ve saltanat esiri olmuş ses çıkarmıyor.
Devir böyle bir devir.
Bizden biri hata yapsa da suç işlese de, hak edilmemiş kazançlar sağlasa da “bizden” olduğu için göz yumuyor, bunları hep “öteki” lere yıkmaya çalışıyoruz.
Nereye kadar?
Komşularımızla olan “sıfır sorun” a bir bakın.
“Sıfır sorun” sıfır ilişkiye dönüşmüş.
Hala burnumuzdan kıl aldırmıyoruz.
Varsa yoksa Çankaya seçimi.
Nasrettin Hoca, Bekri Mustafa, İncili Çavuş ve Aziz Nesin günümüzde yaşasalardı, bu halimizi görüp bırakın gülmeyi, güldürmeyi bile unutmazlar mıydı?
Terör sınırlarımıza dayanmış, yurt içinde yollar kesiliyormuş,komşu ülkede yurttaşlarımız esir alınıyormuş, her gün yüzlerce insan öldürülüyormuş, batı ile birlikte biz de seyrediyormuşuz…
Hele Çankaya’ya birini oturtalım, o zaman seyreyleyin kükremeyi…
|