“Saksı” ile “vazo” da yüksek politikamıza girdi elhamdülillah…
Şu “ben” liğe, şu geliştirilmiş ve alkışlarla daha da geliştirilmeye çalışılan “ben” duygusu, bakın adama neler yaptırıyor.
Böyle bir ruh haliyle ne olmak istiyor?
Yasamanın başı olmak istiyor.
Yürütmenin, yargının, basının, TSK’nın başı olmak istiyor.
Son hamlesi de cumhurun başı olmak.
Cumhurbaşkanı andını yok sayarak, “tarafsız” olmayacağını söylüyor.
Hem de bağıra çağıra.
Hani yakın geçmişte de “taraf olmayan bertaraf olur” diye bazı kesimlere gözdağı vermişti ya!
Şimdi de cumhurun başı seçilirse “tarafsız” olmayacağını özellikle vurguluyor.
Sözde bütünleşme aldatmacasıyla ayrıştıran, kutuplaştıran, ötekileştiren bir anlayıştır bu.
Çözüm sürecine, barış sürecine muhalifiyle muvafığıyla herkes destek verdi.
Barış sağlanabildi mi?
Çözüm sürecine ne oldu?
Barış da çözüm de ortalarda yok ama yine iki laftan biri barış ve çözüm.
Kafa keserek, cami, türbe bombalayarak mezhep savaşı çıkarmak isteyen teröristlere, “terörist” bile diyemezken, barıştan, çözümden söz etmek ne kadar inandırıcı olabilir?
Kapı komşularımız Suriye, Irak ateş çemberindeyken, İsrail, El Fetih’e karşı kendisinin kurduğu Hamas ile kapışmaya başladı.
Bu konuda tık çıkmıyor.
Düne kadar Pensilvanya ile diz dize olanlar, bugün Pensilvanya’yı “in” olarak görüyor ve muhalefet partilerinin Pensilvanya’nın dümen suyuna girdiğini rahatlıkla söyleyebiliyor.
İnananlar da alkışlarla kıyameti koparıyor.
Bu, benden sonra boran politikası değil de nedir?
Bana gelince;
Bizim insanımız hep böyle şakşakçı mıydı yoksa yeni yeni alkışçı mı oldu diye düşünmeden edemiyorum.
|