1960 lı yıllar.
Alamanya o zamanlarda Türkiye’den işçi alıyor.
İlkin sıkı bir muayeneden geçiriyorlar.
Başına, dişine, kuşuna, boyuna posuna bakıp öyle alıyorlar.
Ki o sırada Alamanya savaştan çıkalı 15 yıl bile olmamış.
Kendince yeni bir düzen kurması için yetişmiş ya da düz işçiye gereksinimi var.
Türkiye de sıkıntılı.
Birinci dünya savaşından çıkmış, ikincisine her ne kadar katılmamışsa da daha belini doğrultamamış.
Alamanya’nın ileri gelenleri de bunu bildiklerinden, Türkiye’den de işçi alalım demişler.
Ama ince eleyip sık dokuyorlar.
Ülkelerine götürecekleri işçilerin sağlıklı olmalarını ön planda tutuyorlar.
Onun içindir ki doktorlarıyla birlikte gelmişler, Alamanya’ya gitmek isteyen yağız Anadolu çocuklarını sıkı bir muayeneden geçiriyorlar.
Her neyse, sağlığı yerinde olanlar, işçi olarak gidip Alamanya’nın ekonomisini düzeltecekler.
Düzeltiyorlar da.
Bu gün Alamanya Alamanya olmuşsa, başta Türk olmak üzere Yunan, İtalyan, Kuzey Afrika ülkelerinden gelen işçiler sayesindedir.
Bizim Mehmet de Alamanya’ya ilk giden işçiler arasındadır.
Mehmet rakıyı sever.
Giderken de bir koli rakıyı birlikte götürür.
Alamanya’ya gidip çalıştığı fabrikada, Hans adındaki bir Alaman ile iyi arkadaş olurlar, birbirlerinin evlerine gidip gelmeye başlarlar.
Bu birkaç gidiş gelişten sonra Hans, Mehmetin içtiği içkiyi merak eder.
Çünkü Hans, biradan başka bir içki ile tanışmamıştır.
Bizim Mehmet Hans’ı rakı ile tanıştırır.
Hans rakıyı çok sever ve Mehmet’e her gelişinde bir iki kadeh rakıyı götürür.
Böyle günlerden birinde Hans, iki kadeh rakı içtikten sonra Mehmet’e döner; “Yahu Mehmet, ne olacak bu memleketin hali?” diye soruverir.
Keramet rakıda mıdır, dostlukta mıdır, dürüstlükte midir, dobra dobralıkta mıdı bilinmez ama Hans, her bir iki kadeh rakıdan sonra memleketin halini sorar, sorgular olur.
Günümüze gelince;
Eee kardeşim, her şeyi açık seçik ben mi anlatacağım?
Artık sen de bir anlayıver ve kendi kendine sor bakalım; ne olacak bu memleketin hali?...
|