Sevgili dostlar,
Bu yazımda size "özlem"den bahsetmek istiyorum. Bu hayat koşuşturmacasında, farkında olmadan ihmal ettiğimiz; bir telefon kadar yakınken, bizi özleyen ve yolumuzu gözleyenlerimizi; bir telefonla bile aramadığımız, bir gün arasak da, telefonuna cevap veremeyecek şekilde kalbimizde sızılar bırakarak dünyamızdan ayrılmış olan ve "niye aramadım" diye üzülüp, özleminden bizi bekleyenlerimize duyduğumuz hasretten bahsetmek istiyorum.
Aslında hasretten ziyade pişmanlık oluyor artik o'na duyulan bu duygunun adı. Bu kişi annemiz, bir büyüğümüz, kardeşimiz, abimiz, akrabamız, bir komşu, bir dost, bir seven olabilir.
İlacı olmayan bir hastalıktır özlem. Öyle ki; içtiğin çaya bakınca bile gelir aklina. Hatta, bir sabah içtiğin süvari kahvede hatirlayıverirsin içtiğin o acı kahveleri. Özlem de değildir artık, hasrettir adı o'nun. Özlem artık, hasretin yanında minik bir kuş gibidir kanat çırpan... hele bir de kaybedersen, o pişmanlık denen çaresizlik duygusu ile yaşar durursun ömrünün sonuna kadar.
Özlemle başlayan ve bizi sevenlerin, yolumuzu gözleyenlerin hissettikleri duygular ve bizim sonradan keşkelerle geçecek olan ömrümüz!!!
Bu kadar yük yüklemeyelim kalbimize dostlar. Kalbimizde hep sevgiyle yeşerttiğimiz o güzelim çiçekler açsın. Sevgilerle dolsun, mutlulukları paylaşsın, dertlere ortak olsun bu kalpler.
Sevgiler yaşanarak çoğalır, acılar paylaşarak azalır. Özlemlere gelince; bırakalım onlar o ölümsüz aşklarda yaşansın... "yine" adlı şiirimdeki gibi...
En derin sevgi ve saygılarımla,
Handan Çölaşan
|