Bugünkü yazıma "Müzik ruhun gıdasıdır" diyerek başlamak istiyorum. İlkokulda do re mi fa sol la si do ile başlayan ve sol anahtarı'nın o büyülü beş çizginin başına yerleşerek deşifre edildigi bu notaları öğrenmek ve bununla hayatımız boyunca hiç bırakmadan ilgilenmek öyle büyük bir gıda ki. Gıda diyorum çünkü muzik yaşamımız boyunca gerçekten ruhumuza etki eden bir dünya anahtarıdır.
Müzik evrenseldir. Herhangi bir topluma ait bir müzigi veya bizim müziğimizi dinlediğimizde bize; o anımıza göre bir mutluluk, bir hüzün, bir neşe veya dans etmek isteği, ağlamak ya da marşlarda oldugu gibi çok yüksek boyutta duygulanmak ya da o müziğe eşlik etmek duygularımızı düşününce; ruhumuzla alakasının yüksek boyutta olduğunu anlarız.
Klasik Batı müziği diye adlandırdığımız ve Bach, Bethoven, Tchaikowski gibi müzisyenlerin yazmış oldukları eserlere konçertolara, sonatlara, resitallere bakacak olursak; o yaştaki çocukların bu müzikleri hissedip notaya dökmelerini ve bu eserlerinin de günümüze kadar geldiğini düşünürsek; bunların tamamen bir yetenek ve dolayısıyle derin bir ruh tarafından gerçekleştiği bir gerçektir.
Müzik aynı zamanda bir kültürdür. Yaşadığımız memleketin özüdür. Memleket ruhudur. Köylerimizden çıkmış türkülerimiz var bizim, şehirlerimize ait sanat müziğimiz var, Osmanlı'dan gelen klasik sanat müziğimiz, genç neslimizin ve halkımızın sevdiği bir de pop müziğimiz var.
Çocukluğumda radyolarımız vardı evlerimizde. İçinde Zeki Müren'ler, Emel Sayın'lar , Yaşar Özel'ler, Gönül Akkor'lar, fasıllar şarkı söylerlerdi. Biz onlarla büyüdük. O zamanlar makamları çok bilmesek de bütün şarkıları biliriz, hep birlikte söyleriz.
Ankara Radyosu vardı. İstanbul Radyosu, Izmir Radyosu ve neredeyse bütün illerimizdeki radyolarda çalışan çok değerli sazlarımız ve değerli solist ve şeflerimiz vardi. Bu arada radyonun da bir altyapısı, yapımcısı, teknikeri muhasebecisi vs vardı elbette. Çalışan diyorum çünkü bu radyolarda görev yapanlar elbette devletimizin kadrolu sanatçılarıydı.
Devlet; milletin ruhudur. Millete göre oluşum yapar. Milletin refah ve mutlu yaşamasını sağlamak üzere anane ve gelenek, görenek, müzik gibi ulusal değerlerine sahip çıkar ve bunların idamesini sağlar.
Müziğimize, sanatçımıza, sanatımıza sahip çıkmalıyız. Şimdilerde nostalji diye dinledigimiz şarkılarla büyüdük biz. Şimdi de küçüklerimizin kulaklarında çınlayan şarkılar ileride onların nostaljisi olacak.
Müziğimize sahip çıkalım. Çocuklarımıza Türk Sanat Müziğimizi, türkülerimizi öz eğlencelerimizi, yöresel danslarımızı öğretmeliyiz ve bunun nesilden nesile devamını sağlamaliyiz. Çesitli musikî cemiyetlerimiz var. Oralarda musikî egitimi alinabilir.
Her çocuk bir enstruman çalmalı diye düşünüyorum. Onun o notalar, gamlar, diyezler ve daha bir sürü nüanslarla tüm eğitim hayatının matematiğini çözeceğini de düşünüyorum. Batı ve doğu kültürlerinde piyano ud cümbüş gibi enstrumanlarin ufak yaşta egitiminin alındığı görülmektedir. Özellikle piyano eğitimi ufak yaşlarda başlayıp yıllar süren ve bir emek isteyen ancak insanın gönlünde hep var olan bir iç mutluluğudur. Ruhuna bu güzel dünya anahtarını alan çocukların daha zeki, daha sevgi dolu, hayatta da daha başarılı oldukları bir gerçektir.
Yazıma burada son verirken; benim de bir Türk Sanat Musıkisi gönüllüsü olduğumu, yıllarca müzik korolarında, musikî cemiyetlerinde aldığım eğitimlerle, konserlerde söylediğim şarkılarla içime dolan ve beni dünyamda daha da ileriye taşıyan bu mutluluğu anlatamam. Şimdi düşünüyorum da; müzik benim iç dünyamı onaran, rastıyla, hüzzamıyla, uşşagıyle bana güzel duygular yaşatan güzel bir hobi olmanın yanı sıra ruhumun gıdası.
Mutlu kalın, müzikle kalın ve gekecegimiz için müziğimize hep birlikte sahip çıkalım.
|