Sevgili okurlarım,
Hepimiz doğuyor, bir aile içerisinde büyüyor ve kişiliklerimizi kazanmaya başlıyoruz. Kişiliklerimizi kazanırken, bir yandan da okul eğitimi alıp hayata adım atmaya başlıyoruz.
Bu büyümek anlamına geliyor. Her bireyin kendine özgü bir karakteri var. Örnegiin aynı ailede yetişen üç kardeşin, üçünün de karakterlerinin farklı olduğunu görürüz. Çünkü her birey kendine özgü bir yapıdadır.
Kişideki içsel özellikler, büyürken kendini belli etmeğe başlar. Çocuk bunu farketmese de aile fertleri bu özelliği veya bu yeteneği görüp değerlendirebilir. Ailenin farketmediği ancak kişinin kendisinde olduğunu bildigi birtakım yetenekler de; kendisi büyürken, onların da büyüdüğü zamanlara gelindiğinde ortaya çıkar.
Bu çocukluktan yapılagelen bir resimse ressam olunabilir. Bilgisayarla büyüyüp onlarla yetişirse mühendis olunabilir. Örgü örüp dikişi severse terzi olunabilir. Böyle cok örnekler verilebilir. Dolayısiyle, insanlar; neleri severlerse okuyup, o konuda meslek edinip, hayatlarını sevdikleri konularla geçirebilirler ki bu da, kişiler için mutluluk verici yaşamlardır. Çünkü bir gerçek vardır ki, sevdiğiniz işi yaptığınız zaman zaten çalışmıyorsunuz demektir. Hayat çok mutlu bir şekilde devam eder gider.
Birşeyler yapmak için okula gitmek de gerekmeyebilir. Okula gitmemiş bir ressamla da karşılaşabiliriz. Okulunu okumamış ama içsel yeteneğini zaman içerisinde ortaya çıkarıp dahi tabir ettiğimiz birçok ünlü biliyoruz.
Okulunu okumamış ama aynı mesleği yapan kişiler de olabilir; alaylı tabir ederiz böyle kişileri. Belki içinden gelmiştir, belki zaten onda varolan bir hissi geliştirmiştir, belki bir ustanın yanında yetişmiş, belki belki belki diye bu konuda bir sürü örnek verebiliriz.
İşte bir örnek de kendimden vereceğim. Çocukluğumdan beri resme olan yeteneğimin yanısıra, içimden gelen hisleri heceli ve kafiyeli ifade etmek de beni çok meşgul ederdi. Düşüncelerimi şiirsel bir şekilde yazıp, tekrar tekrar okur, olmamış yerlerini düzeltir, dörtlükler halinde mısralar yapar, içten gelen duygularımla güzel hikayeler yazardım.
Orta okulda edebiyat derslerine çok önem verir, her okul döneminde ders çalışıp, sınıfı geçeceğime, şiir yazip resim yapmakla uğraşmaktan, üç dersten ikmale kalırdım. Resim yapmak ve şiirler yazmak, ressamların ve şairlerin biyografilerini incelemek bana büyük bir mutluluk verirdi.
Edebiyat derslerinde özellikle şairlerin şiirlerini analiz ederken; tarzlarını, tavırlarını, duygularını ve anlatımlarında kullandıkları mecazi veya hicivlerini çok beğenir, taklit etmek istemesem de kendi şiirlerimde, bu gibi şeyleri uygulamaya çalışırdım.
Hece veznini çok severdim. Kafiyeli, birbiriyle uyumlu, ifadeyi kolaylaştıran, biçimli bir yazı olurdu şiirlerim. Biçime olan bu bağlılığım, resimlerimde de görülür. Resmederken de perspektife önem veririm. Şimdi günlük hayatıma da bakıyorum ki; perspektife dayalı bir yaşantı tarzım var.
Hece veznini çok severek şiirler yazmaya devam ederken; değerli şairimiz Ümit Yaşar Oğuzcan'ın bir şiiriyle karşılaştım. Bu şiir serbest vezinle yazılmıştı ve sanki konuşma diliyle bir öykü anlatıyor gibiydi. Önceleri biraz yadırgadım, ancak başka şiirlerdeki vezinleri, konuları, anlatım tarzlarını, noktaları virgülleri ve daha bir sürü şeyler keşfettiğim o yol başlarında, baktım ki; şiir yazmak ve şair olabilmek bir derya. Sonuçta; serbest vezini de sever oldum. Son zaman şiirlerim de kendilerini; serbest vezin olarak ifade ettiler.
Şair okulu yok tabi. Ancak; iyi bir edebiyatçı olup; romanlar, şiirler yazan bir çok değerli insan da var, alaylı tabir ettiğimiz şairlerimiz de var. Şair olmak önce bir içgüdü, bir dürtü, sonralarında bir kültür, bir birikimle duyguları ifade edebilme şeklidir diyorum. Ne bileyim; uyurken başucunuza kağıt kalem koyar mısınız siz, uyanıp da bitmeyen şiirinizi tamamladığınız veya şiiri bitti sanıp; imzanızı attıktan sonra devamını yazdığınız hikayeler oldu mu hiç?
İşte size, şiiri yazıp bitti sandığım, oysa bitmemiş olan şiirlerimden bir demet sunuyorum. Beni uyutmayan; her uyandığımda başucumdaki deftere yeni dizeler yazdığım, uzun bir hikaye. Meğer hikaye bitmemiş!
Sevgiyle kalın dostlarım,
Handan Çölaşan
1.şiir
NE SEVDALAR
Ne sevdalar bıraktım bu sokakta
Ne sevdalı yürekler
Camlarda hasretle bekleyen gözler
Geliverince çırpınan yürekler
Ne sevdalar bıraktım bu sokakta
Ne canalısı sevgiler
Kapılarında sallanan eller
Ve giderken ağlayan gönüller...
Kasım 2009, Ankara
***
2.şiir
PİLOT SOKAK NUMARA 7
Perdeler örtülü şimdi
Camların üzerinde yılların tozu
Kaldırımda bekleyen siyah beyaz bir kedi
Ben de arabanın içinde biçare bir sevgili...
Pilot sokak numara 7
Yıllardır buraya gelmelerim bitmedi
Ya perdeyi aralar da bakarsan
Ya da sen de beni aramaktaysan...
21.11.2011, Ankara
3.şiir
......başka zamana....
Sevgiyle...
|