Sevgili okurlarımız,
Öyle değişik hayatlar var ki; farkında mısınız hepimizin değişik bir hikayesi var.
Nasıl ki; parmak izlerimizin hiç biri biribirine benzemiyor, hayatlarımız da biribirine benzemiyor.
Herkes oturup yazabilse bir roman yazar hayatından. Hayatlarımız bir roman gibi adeta.
Bu farklılık, neden acaba diye düşündüğümde; herkesin karakterinin, kişiliğinin, ilgi alanlarının, yaşadığı çevrenin, başına gelen bir olayda verdigi tepkinin kişiye özgü olduğundan kaynaklandığını görüyorum.
En önemlisinin ise, kader dediğimiz çizgide, önümüze çıkan yollara kendimiz tarafından girmeye karar vermemiz olduğunu görüyorum.
Benim hayatım da bir roman gibi. Insan yalnız yaşayınca, duygularını da yalnız yaşıyor. Bu yalnız duygularım da öyle üzgünler ki; belki şairligim de bundandır diyorum. Bu şiirler de elbette bir yerlerden çıkıyor.
Belki resmettiklerim de şiirlerimde ifade edemedigim duygularım yüzündendir. Gerçi, bu da beni, ayrıca mutlu ediyor.
Bir gün, bir resim yapmıştım. Kızıl bir gökyüzü, yağmur yağmış da sertleşmiş, kızıl gökyüzünün rengini alan koyu kahverengi dümdüz bir toprak ve neredeyse biribirine değmeyen uzun uzun, sık sık dallar. Koskoca ovanın ortasında duran, kocaman, koyu kahverengi bir ağaç.
Öyle güzel oldu ki, seyretmeye başladım tabloyu. Bir baktım ki; ağaçta, ağacın dallarında hiç yaprak yok. Yerlerde de yok. Yaprak hiç yok.!!! Çok şaşırdım tabi. Oysa; tabloyu, plan yapmadan, eskiz çizmeden, yağlıboyaları alıp, tuali alıp öylesine resmetmeye başlamıştım.
Böyle resmettigim tablolarımda, genellikle herşey yerli yerindedir ve resim, konusuna özgü eksiksiz tamamlanır. Ancak bu tabloda, yapraklar yoktu. O zaman bir şeyin farkına vardım; aslında tablolarımda iç dünyamı anlatıyordum.
Resim yapmak çok güzel bir his. Şiir yazmak da çok özel bir duygu. İnsanın duygularını da bu iki güzel olguyle tasvir edebilmesi de çok mutluluk verici.
Sizleri; "Bu gün günlerden yine sen, bir ara, bir sor istersen" diye bi aramasını beklediğim, ama tabi hiç aramayan, belki de hiç olmayan sevgiliyi; yatağımın başucundaki kağıt kalemimle mısralara döktüğüm şiirimle başbaşa bırakıyorum.
SANA!!!
Kalkamadım bu yataktan,
Sensizliğime rağmen
Seni bırakamadım...
Yapamadım,
Kalkıp da;
"Git" diye
Kapıyı aralayamadım...
Poğaça'ları...
Seni...
Bırakamadım...
Handan Çölaşan
Ankara, 2008
bir sabah
Şairin Notu:
Efendim, bu şiirimi okuyan dostlarım; poğaça'ları sordular...
Sevdiğimin ayakları efendim,
ben öyle diyorum...
|