İşte yine bir 8 Mart daha geliyor.
Gün boyu dinleriz artık.
Kadın çiçektir, şöyledir, böyledir diye.
Hepsi lafta…
Ertesi günden gelecek Kadınlar Günü’ne kadar çıt çıkmaz.
Devam eden kadın ölümlerine Özgecan’ın katledilmesinden sonra her gün iki kadın eklenmiş kimin umurunda?
Aç bir gençlik merkezi, adını Özgecan koy rahatla.
Ermenek’te yapılan tapu dağıtımının videosunu herkes izlemiştir herhalde.
Aslında cinayet olan maden kazasından sonra madenci ailelerine tapuları dağıtılıyor. Daha Bismillah konuşmaların başlayacağı anonsu ediliyor ki “ Türkiye sizinle gurur duyuyor” tezahüratları başlıyor salonda. Bilmeyen de zanneder ki hani yol yaptık, hava alanı açtık diye devamlı övünen hükumet durup dururken öyle bir hizmet falan yapmış da karşılık olarak da böyle tezahüratlarda bulunuluyor. Meğer Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği söz verdiği gibi ölen 18 madencinin ailesi için aldıkları evlerin tapularını dağıtıyor.
Yahu sizin kocanız, oğlunuz, kardeşiniz, ağabeyiniz zevkten mi öldü ey salondakiler! Soma’da işlenen 301 cinayet yetmemiş, ders alınmamış ve ölüm sırası sizin canlarınıza gelmiş göz göre göre. Siz orada değil miydiniz? Siz o acıları yaşamadınız mı? O maden kapısında umutsuz bekleyen kimdi içi kan ağlayarak? İçinizden sadece iki kadın mı çekti bu acıyı? Bir tek onlar mı kanmadı “ madencinin fıtratı”na? Konuşmacıların birbirlerini pohpohlamalarını seyretmek mi hoşunuza gitti? Yoksa Soma madencilerine söz verilen tazminatlar hâla ödenmiyor ama bize tapu dağıtılıyor kandırılmışlığında mısınız?
Hangi tapu hangi canı geri getirilebilir? Madenler kapatılarak çözüm bulunsaydı Avrupa önce yapardı bunu. Ama bakın İsveç madenindeki kazaya; bir madencinin burnu kanadı mı? Güvenlik önlemi alınırsa ölüm, madencinin fıtratı değilmiş demek ki. “Yaşam odaları çok pahalı” diyerek insanların ölümüne sebep olup kendi lüks hayatlarına yatırım yapanlar ülkesinde yaşıyoruz sonra da eline bir tapu tutuşturulup “sus” deniyor. Tutuşan yüreklere “sön” emri bu. Su ateşi söndürür ama Ermenek’teki o yanan yürekleri 18 madenciyi boğan su yaktı ve o ateş iki tapuyla sönmez.
Ben o makarna ve kömür dağıtılması karşılığında oy kullanılmasını şiddetle kınayan biri olarak verilen canın tapuya dönüşmesini aynı kabul eder ve nasıl hazmederdim durumu bilmem. Eğer orada yaşasaydım o iki kadının yanında bir üçüncü olacağıma adım gibi eminim.
Bütün kalbimle kutluyorum o iki yangın yüreği. Ve kınıyorum sus, otur diye işaret eden hemcinslerini. O salonda gurur duyulacak insanlar, sadece o iki kadındır. Bu kadınlar daha önce bu yüreklerini ortaya koysalardı belki de bu acıları yaşamayacaklardı. Ama o salondaki diğer kadınlar daha çok acılara gebeler. Unutmasınlar! Eğer maden ocağında güvenlik önlemi alınsaydı bugün lütufmuş gibi verilenleri almak üzere o salonda toplanacakları yerde kaybettikleri canlarıyla birlikte olacaklardı. Aynı İsveçli maden işçileri ve aileleri gibi.
Zaman “kadın olma” zamanı… Kadıncık değil!
O salonda, “Dellendirmeyin beni!” diye haykıran, isyan eden kadınım, dellen sen dellen!
Senin dellenmene o kadar çok ihtiyacımız var ki…
|