Aslında hep tedirgindim. Ama Corona’dan sonra bir kat daha tedirginim. Önceki tedirginliğim daha çok terörle ilgiliydi. Sosyal medyada ne zaman bir fotoğraf görecek olsam daha fotoğraf olduğunu anlar anlamaz hızla kaydırma düğmelerini kullanır, görüntünün gelmesini engellerdim, hâlâ da öyle. Kaç arkadaşımın çocuğunun doğum günlerini, diğer özel günlerini kaçırdım, kutlayamadım bu yüzden. Bunları art arda gelen şehit fotoğrafları ile karşılaşmayayım, günlerce gözümün önünde durmasın diye yaptım hep. Şehit haberleri hâlâ devam ediyor ne yazık ki. Ben o yiğitlerin görüntülerine bakamıyorum ama annem televizyonda görüp yana yakıla anlatmaya başladı dün akşam. “Nasıl yakışıklıymış evladım, o gözler,” diye sayarak. Güya bakmadım, bakamıyorum. Gözümün önüne binlerce şehit gözü geldi o an.
Corona ülkemizde ortaya çıktığından beri hastalığa yakalanmış veya vefat edenlerin görselleriyle doldu sosyal medya. Özellikle doktorların ölüm haberleri yıktı geçti bizi. Ben yine aynıyım. Bir fotoğraf geleceğini anlamayayım ekranıma, aceleyle kaydırıyorum. Zaten yoğun bakımda tedavi görenler için aranan plazma iletileri, onları umutla paylaşmak yeteri kadar can acıtıcı.
Bu arada hızlarını kesmeyen kadın katilleri ve tecavüzcüler var bir de. Boy boy fotoğraflarını koyuyorlar ekranlara. Onların yüzlerine nefretle, tükürürcesine bakıyorum.
Ya öldürülen kadınlar, tecavüz edilen kadınlar. Sayfa sayfa, o kadar çok ki sayıları. Bakmaya kıyılmaz güzellikteler. “Can güvenliğim yok!” demiş çoğu. Kimse umursamamış, bile bile ölüme gitmişler. Yapanlar ya indirim almış, ya da elini kolunu sallayıp geziyor. Arkada öksüz, yetim yavrular. Anaların korunmadığı bir ülkenin geleceği nasıl güzel olabilir?
Yani ülkenin ne tarafa dönsek sorun, mağdur insanlar dolu. Bu ülkenin bir yurttaşı olarak ruh sağlığımı korumak için ben de böyle bir yöntem buldum.
Gözüm görmek istemiyor, yüreğim kıyamıyor.
Zannedilmesin ki tamamen at gözlüğü taktım. İstanbul Sözleşmesi’nin kadınlar için önemini bilen biri olarak ben de destekliyor, uygulanmasını istiyorum. Ama değil uygulamak, sözleşmeden dönülmek isteniyor. Son iki yılın sadece temmuz aylarına baktığımızda 2019 Temmuz ayında 31, 2020 Temmuz ayında 36 kadın öldürülmüş. Her gün bu haberlerle güne başlamak ne acı! Neyya Yaratıcı Yazarlık Atölyesi olarak biz de durumun vahametini anlatmak, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasını haykırmak için bir video hazırladık. Dilerseniz siz de aşağıdaki linkten izleyerek bize destek olabilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=SKaWeBjHlpU
Corona’ya dönecek olursak haberler hiç iç açıcı değil. Normal vatandaşların yanı sıra doktorlarımızın vefatları fazlalaştı Ülke geneli için verilen sayıların gerçeği yansıtmadığını ellerindeki sayılara bakarak söyleyenler var. Aldığımız önlemlerle nereye kadar idare edeceğiz bilemiyoruz bu virüs saldırısında. Bizi yoğun bir sonbahar ve kışın beklediği malum. Geç bir karar olsa da düğünlerin iptali yerinde. Tabii bir de okul konusu var üzerinde düşünülen. Bu arada bilgisayarları olamayan öğrenciler sanal eğitimden yararlanamıyor. Bunun için İstanbul Büyük Şehir Belediye’sinin açtığı kampanyaya katılabiliriz.
Yani ülkemizde sorunlar çok. Her ne kadar yüreğimiz dayanmıyorsa da mücadele etmeyi elden bırakmamalı, aldığımız önlemlerle örnek olmalıyız.
Ben evde aldığım önlemler dışında sokağa da temkinli çıkıyorum tabii. Beni görenler şöyle bir çekidüzen veriyor kendine. Eller, hemen bedenin herhangi bir yerine, ya da ceplere saklanmış maskeyi arıyor, ya da çene altından gerçek yerine çekiliyor. Çünkü hem maske hem de siperlik kullanıyorum dışarıda. Ayrıca maske altında iki kat havlu kâğıt var. Araçlara çok erken saatlerde ve kısa zaman diliminde binmeye dikkat ediyorum. Sırası geliyor hastaneye de gitmek gerekiyor. Oralarda tabii daha titizleniyorum. Hoş, virüsün nereden geleceği belli değil. Evden çıkmayanlarla, bir kez markete gittim yakalandım diyenlerle ilgili haberler üzerine söylüyorum bunu.
Yani durum diken üstü.
Hep huzursuz, hep tedirgin bir yaşam bizimki.
Nereye kadar? O da meçhul…
Onun için yapacaklarımız, önlem alma ve dayanışmadan öte değil.
Bunları yapmak hepimizin görevi. Vurdumduymazlığa geçit vermemeliyiz.
|