Ülkemizde virüsün açıklandığı tarih olan 11 Mart’tan beri günlük tutuyorum. Başlığı, Defol Corona günlüğümün. Önceleri yazdıklarıma duygularımı katmasam da sonra ister istemez sözcüklerimin arasına katıldılar. Katılınca da uzayıp durdu yazdıklarım. Malum, beyin ve parmaklar akraba olunca akıp gidiyor yazılanlar.
Şöyle bir bakıyorum; durum hiç iç açıcı değil. Katlanarak artıyor virüsün ele geçirdiği insan sayısı. Bunun daha bilinmeyen kısmı var. Hemen belli etmiyor kendini hastalık. Hatta bazı insanlar geçirdiğini bile anlamazmış. Şimdi ahkâm kesmeye başladığımı hissettim. İşte benim gibi birçok insanın sosyal medyada yalan yanlış haberlerle kulaklarımız doluyor. Çoğuna da inanmak istiyoruz bu kötü haberlerin. Sonra da insanın moralini yerle bir ediyorlar.
Neyi, nasıl elleyeceğiz, nereleri tutabiliriz, virüs nerede, ne kadar zaman yaşar sorularıyla karşı karşıyayız. Herkes birbirine şüpheli gözlerle bakıyor. Hele bir de öksüren olursa. Doktorlar, market çalışanları en çok mağdur olanlar. Toplu taşıtların dezenfekte edilmesi insanın içini ferahlatsa da yoğunluğun fazla olması hijyene ket vuruyor. Bazı fotoğraflardan gördüğümüz kadarıyla yollar boş ama başka fotoğraflar, videolar da görüyoruz. Kimsenin umurunda değil sanki her gece açıklanan virüs bulaşan sayısı, ölenlerin çoğalması. Asker uğurlamalarının hınca hınç yapılıp halay çekmeye dek sürmesi, Belgrad Ormanı’na, sahillere akınlar, mangal partileri gırla gidiyor. Açık havada bir şey olmaz düşüncesi baskın biraz da bunda. Halbuki öyle değilmiş. Kalabalık olan her yer riskliymiş. Avrupa’da kasa kuyruklarının arası bile belli aralıklarda kırmızı noktalarla sabitlenmiş.
Umre ibadetinden dönenleri takip oldukça zor. Karantina altına alınmadan dolaşanlar, onlara ziyarete gelenler, mevlitlere katılanlar deyince halka yayıldıkça yayılıyor. Belediyelerin yaşlılar oturmasın diye kaldırdığı banklar da fayda etmeyince 65 yaş üstü için koyulan sokağa çıkma yasağı bence isabetli bir karar. Aslında tüm yurtta, tüm yurttaşlar için olmalı bu uygulama diye düşünüyorum. Yoksa insanlarla yaş gruplarına göre başa çıkmak zor. Zaten toplumda bir yaşlı fobisi oluşmuş durumda. Bilmiyorum sokakta 65 yaş üstü birini görünce ne yapılacak? Yaşlı ihbar hattı kurulduğunu okudum. Ve sosyal medyada çok kötü söylemler. Esefle kınıyorum. Vur deyince de öldürmeyelim yalnız.
Zor, çok zor günlerdeyiz. Her akşam yapılacak açıklamayı beklemek, sonra dövünmek kolay değil. Bir yandan aklımız evlatlarımızda. Yurt dışında olanı var. Hoş şehir içinde de olsa görüşmek imkânsız ya. Riskli çalışma gruplarında olanı var. Defalarca edilen tembihler, dualarla geçiyor günlerimiz. Ne ekrana, ne gazeteye bakmak istemiyoruz aslında. Bir yandan da takıntı hastası olduk sayılır. Alışverişte eldiven takmak, marketten gelenleri yıkamak. Örneğin ben eve su aldığımda bile bir tuhaf oluyorum. Birkaç gündür kapımıza her sabah bırakılan gazeteye taktım üstünde virüs var mıdır acaba diye. Büyük bir kısım böyle toplumda. Buna da sosyal medya gruplarımda tanık oluyorum.
Nikâhlar konuksuz yapılıyor, camiler kapatıldı. Kafeler de. Ama maşallah pastaneler, börekçiler dolup taşıyor. Bu umursamazlık böyle devam ederse 65 yaş üstü için alınan önlem de boşa gider. Çünkü onlara dışarıdan virüs taşıyacak gençler orada, burada gezmeye devam ediyorlar. Virüsün gençleri etkilemeyeceği diye bir şey söz konusu değil zaten. Yazımı kaleme aldığım saatte 947 vaka, 21 can kaybı haberi geçti ne yazık ki. Oysa dün bu sayı 670 vaka 9 can kaybıydu. Bu hızlı yayılım ve sonuçlara bakarak aklımızı başımıza almalıyız.
Evde kalmak, dışarı çıkamamak tabii ki zor. Durumun avantajlarını kullananlar memnun aslında. Daha çok üretiyorlar. Ama mahsur kalmamın psikolojisini bozduğu kişiler için durum hiç de öyle değil. Dediğim gibi ya temizliğe sarıyorlar kendilerini iyice, ya da tüm gün akşam gelecek haberleri, sevdiklerinin durumunu düşünüp duruyorlar.
Yukarıda yazdıklarımdan anladığınız gibi ben de o psikolojisini kontrol altına alamayanlardan biriyim aslında. Büyük oğlu Almanya’da, ortanca oğlu markette çalışan bir anne olarak ilk başta evlatlarım hassasiyetim. Sonra ülkem, insanı. Bu salgın dursun en kısa zamanda istiyorum herkes gibi. Onun için de, bizim için uğraşanların görevlerini kolaylaştırmak amacıyla kurallara uyarak yaşamayı öğrenmeliyiz. Bana, bize bir şey olmaz zihniyetini terk etmeli, inatla ben yaparım, ben giderim, çıkarım, ederim söz ve davranışlarından vazgeçmeliyiz.
Ben 63 yaşındayım. Astım hastasıyım. 11 Mart’tan beri adımımı kapıdan dışarı atmadım. 90 yaşında annem ve küçük oğlumla yaşıyorum. Oğlum işine gidip gelirken her gün 12 kilometre yol yürüyor araca binmemek için. Bizi korumak amaçlı yapıyor bu fedakârlığı. Keşke herkes bu kadar duyarlı olsa. Tabii ki illa yürümek gerekmiyor ama önlem almak şart. Herkes üstüne düşeni yaparsa bu virüsün önünü kesebiliriz.
Geçen gün aklıma rahmetli babamın elektrikler kesildiğinde bizimle oynadığı bir oyun geldi. Ellerini çeşitli şekillere sokarak duvara yansıyan gölgesinde bir sürü hayvan canlandırıverirdi art arda. Biz de hayretle bakardık onlara. Şimdi, ülkemizde elektriğin kesildiğini varsayalım. Duvarlarında art arda gelen virüs gölgeleri kol geziyor. Şaşkınız… Ama elektrik mutlaka geri gelecek ülkemize değil mi? O gölgeler de anılarımızda kalacak.
Ne dersiniz?
|