Bir Kanal İstanbul yaygarasıdır gidiyor. Yıllardır alttan alta insanların zihnine yerleştirmeye çalışılan projenin sesi artık ayyuka çıktı. Burada İstanbul ve ülkemiz için doğacak olumsuz sonuçlarından bazılarına değinebileceğim bu projeden bilinçli anlamda haberi olanlar tabii ki “Hayır!” diyorlar.
Bu “Hayır!” ın içinde İstanbul’un geleceğini korumak var öncelikle. Benim bir yurttaş olarak yıllardır bir beklentim var. Olası İstanbul depreminde taş taş üstünde kalmayacak biliyoruz. Hangimiz evimize güveniyoruz acaba? Çoğumuz güvenemiyoruz. Ben hiç güvenmiyorum örneğin. Çünkü neredeyse yarım asra yaklaşan bir evde oturuyorum. Hadi sağ kurtulduk o da imkânsız ya saptanan tüm toplanma yerlerinin yerine AVM yapıldı. Komik bir şekilde apartman önlerine “deprem toplanma alanı” yazılı levhalar konmuş. Yahu apartman zaten oraya yıkılacak. Bence tabelayı deprem ölüleri toplanma yeri olarak değiştirsin bu saçmalığı yapanlar. Bir de “Ne güzel işte deprem olduğunda AVM alışverişi yapılır,” diyenler çıktı. Trajikomik durumlara maruz kalırken bir de baktık ki çok yakında olan depremle kaç ev oturuma, kaç cami ibadete kapatılmak zorunda kaldı. Bazıları mecburen kol girecek yarıklarla oturuyorlar o sitelerde. Arkadaşımdan biliyorum. E, başımızda bu kadar büyük bir bela varken halkı düşünerek bu kanala harcanacak paranın az bir kısmı ile yepyeni bir İstanbul yaratılamaz mı? En ivedi yapılacak varken, görmezden gelmek İstanbul’u felakete sürüklemektir.
Ayrıca yapılacak kanalın çevresinde kurulacak yaşam alanı, fay hatları ile çevrelendiğinden,bir de zorlama ile olası depremde ne kanal, ne çevresinin ortada kalmayacağı apaçık belli. Doğanın böyle zorlanması tabii ki onun tokadını yememize neden olacak. Gayet doğal bir sonuç.
Dünya’da yapılan diğer kanallara özeniliyor ama coğrafya aynı coğrafya değil. Onlar gerçekten ulaşım açısından işe yarıyorlar. Zararları olmadığı gibi faydaları çok. Ve bu gibi ülkelerin de mali durumu malumunuz.
Kanal İstanbul getirilerini sayanları dinlemek bile istemiyorum. Enflasyon bu kadar almış başını giderken, işsizlik tavan yapmışken, işi olanlar (asgari ücrete yazılan zam ortada) elektriğe yapılan yüzde altmış zam gibi zamlar yüzünden faturalarla alt alta, üst üste güreşirken, her gün bir, iki kadın öldürülürken, insanlar iyice zıvanadan çıkmış, sokaklarda kendinizi güvende hissetmezken, kent beton yığını haline gelmişken İstanbul’u yıllarca ayağa kaldıracak, ulaşımını kilitleyecek bu işe ne gerek var? Kanal açılırken çıkacak bir ada oluşturabilecek kadar toprağı, taşıması gereken kamyonların sayısını ve seferlerini sadece düşünmek bile yorucu.
Bu durumu ne Marmara ne Karadeniz kaldıracak durumda. Denizler açısından doğacak zararlar öyle böyle değil. Hırçın Karadeniz bu olayı ne kadar sever bilmem ama dalgalarını alabildiğince karıştırdığı Marmara Denizi, içinde yaşayan canlılar ile biz İstanbullular çok etkileneceğiz. Sazlıdere Barajı ile Terkos Gölü, pişmiş tavuğun başına gelenden daha kötü bir duruma düşecek. Betonlaştırılarak dengesi bozulan İstanbul’un bir de sudan sebeplerle bu hale getirilmesi yürekler acısı olacak.
Birkaçından bahsettiğim riskler, eğer Boğaz’dan bu zamana dek geçen gemilerden kazanılmayan geçiş ücretlerine karşılık olacaksa yani açılacak kanal o ücretler için yapılıyorsa boşa emek, boşa talan, boşa çevre katliamı…
Çünkü Montrö Sözleşmesi’nin 28. maddesine göre, düşünülen Kanal İstanbul gibi yeni düzenleme yapılsa bile Boğaz’ın geçiş ve gidiş özgürlüğü sonsuza kadar geçerli. Yani benim yeni yaptığım kanaldan geçeceksin, Boğaz’ı kapatıyorum sana diyemiyorsunuz hiçbir gemiye. Ya da tercihine bıraksanız bile kanaldan geçmeyi kim ister?
Rusya, ülkesini çok yakından ilgilendirse de her açıdan mantık dışı bulduğu bu projenin gerçekleşmeyeceğinin rahatlığıyla sessiz duruyor. Yarın öbür gün oldu da gerçekleşecek bu kanal, Montrö sözleşmesinin geçerliliğini yitirmesine neden olabilir. Cumhuriyetin kuruluşundan beri egemenliğimiz altında olan Boğaz’da, böyle olunca Amerikan donanmasının cirit atmayacağının güvencesini kim verebilir? İstanbul için uygulanması düşünülen bu kanal tedavisinde, kalacak bir sinirin yaratacağı sonuçlara ülkece katlanabilecek miyiz?
Ceyda Sevgi Ünal
|