Kaç gündür kendimi oyalamak için uğraşıyorum. Bazı özel nedenlerle "bundan sonra hiçbir şeye üzülmeyeceğim" diyeli 20 gün oldu. Üzülmek ne kelime… Kahroldum… Evlere sığamadım. Koy gitsin derler ya. Sokağa çıkıyorum; bir de bakıyorum nerelere gitmişim. O anda oluyor karar vermem. Karar da değil bu, sanki kaçış. Haberlerden, görüntülerden, birbirlerine sataşan insanlardan, yalancı suratlardan, hiçbir şey olmamış gibi yaşayanlardan. Evet, hiçbir şey olmamış gibi yaşayanlardan... Gittiğim yerlere bakıyorum. Hiçbir şey olmamış gibi yaşıyorlar. Hani ben onlardan kaçmıştım. E, şimdi onların içindeyim. Aslında içinde gibiyim. Dıştan öyle, içim başka türlü. Önüme çıkan her gence öylece bakakalıyorum.
Bu saçlar, zeka dolu gözler, dudaklar, eller, kollar. 32 evlat durmadan karşıma çıkıyor. “İşte böyle gezmeliydi, yaşamalıydı şimdi onlar da. Yüreklerinin götürdüğü yere gitmeli,yüreklerinin çabalarını göstermeliydiler” diyorum. Kaç ocağa ateş düştü, kaç ananın yüreğine binlerce kez o bombanın misketlerinden saplandı düşünceleri burup duruyor içimi.
Taziyeler değil istenen; bir an önce bu katliamın suçlularının bulunması. Ve masum vatandaşların değil gerçek makûl şüphelilerin peşine düşülmesi. İnsanların oraya gitsem bir şey olur mu, buraya gitsem bomba patlar mı korkularına yanıt verilmesi.
Suriyelilerin kaçacak yerleri vardı, kaçtılar sığındılar memleketimize. Ama artık bizim ülkemiz de sığınılacak bir yer olmaktan çıktı. Güvenlik sıfır… Evden çık ama çıkmadan önce helâlleş durumundayız. Ve şom ağızlı olmak istemiyorum ama içimizde yeşertilen kötüler bu noktada kalmayacaklardır. Bu arada, ben şunu isterim, ben bunu istemem diyerek işi yokuşa vurup ülkeyi belirsizliğe mahkum edenlerin bir an önce anlaşıp “hiç olmazsa hükûmet var” diyebileceğimiz bir hükûmet kurulması gerekiyor. Zaten umursamazlıkla geçen zamana eklenecek erken seçime gitmekle harcanacak zaman, bu ülkenin aleyhine yapılacak en büyük kötülüktür.
Geçen sene bu günlerde verdiğimiz iki şehit haberine bu sene bir başka askerimizin şehit haberi eklendi. Artık şehit haberlerini de sık duyuyoruz. Yani ülke tepe taklak olmaya doğru gidiyor. Bir asker yerine Allah korusun 20 veya 30 asker şehit olsaydı daha mı sahip çıkılırdı bilmiyorum. Daha dün 1 madenci yine ihmal sonucu öldü. Çıt yok! Bizim memlekette ölümler sayılara endeksli olarak değer görüyor anlaşılan.
Ben bir insanım. Ben bir anayım. Evlat sevgisini, evladın nasıl yetiştirildiğini biliyorum. O 32 cana nasıl yandıysam askere de yanıyorum. İsterim ki bu ülkede yaşayan, yaşamak zorunda kalan insanlar da aynı duyarlılıkta yaklaşsınlar ölümlere. Bir taraf zil çalıp oynamasın. Ya da oynamasa bile duvar olmasın. Bu yazımı kaleme alırken iki polisin şehit olduğu haberini alıyorum. Ve yazmayı bırakıyorum şu anda…
Bundan sonra Allah yardımcımız olsun…
Kuduranlar elbette ki olmadıkları aşının bedelini ağır ödeyecekler…
Tabii ki bu durumlara çanak tutanlar da…
Behçet Necatigil’in “Fırlat at uzağa/Döner gelir bumerang” dizelerindeki gibi atılan bumerang mutlaka geri döner…
Yeter ki sadece atanlar zarar görsün.
Sevgi Ünal
|