Hepimiz sonucun ne olacağını biliyorduk.
Bile bile “belki” dedik.
“Belki şu vatan için kendi egolarından vazgeçerler…”
Geçmediler tabii ki. Biz bunları zaten tanıyorduk. Hepsi, kendilerini, oturdukları koltukları düşünenler. Ülke ne halde, neler oluyor? Her gün kaç şehit veriyoruz? Kaç ananın yüreğinde sönmeyecek ateş yanıyor? Kimin umurunda? Halk, evinden çıkarken “acaba gideceğim yerde bomba patlar mı, bindiğim taşıta bomba atılır mı ya da geçtiğim karakolun önünde oldubittiye gelir miyim?” paniğinde yaşarken -o karakollarda görev yapanların ailelerinin yerine koyalım bir de kendimizi- acaba siyasi partilerin koalisyon hükûmeti kurmama gibi bir lüksü var mıydı? Var mı? Göz göre göre iki aydır halkı oyalamak, halka saygısızlık değil mi? Neymiş; prosedür böyle ilerlermiş. İlerlesin bakalım. Nasıl olsa ülke güllük gülistanlık. Çok vaktimiz, çok huzurumuz var. Bu siyasi parti mensuplarının Türkiye’de yaşadıklarına inanmak zor. Uzaydan bakıyor gibiler. Hadi neyse iki parti sözüm ona toplanıp “muş” gibi davransa da diğer muhalefet partisi gerçekten bu ülkede yaşamıyor. Acaba evleri yansa bu kadar kayıtsız kalabilirler miydi? Yangın var! Yangın! Ama onlar iki kova su taşımaya bile tenezzül etmediler.
Hangi şartlarda erken seçim yapılacak acaba? Maliyeti zaten onları ilgilendirmiyor; halkın sırtından çıkacak. Her türlü maliyeti karşılamaya alışmış halk, onu da kaldırır. Partilerin seçim masrafları bizden, her zamanki gibi; rahat olsunlar. Zaten rahatlar; rahat olmasalar amiyane tabirle bu kadar sallayıp sallayıp erken seçim gibi bir sonucu aynı tepsiye koyup önümüze servis etmezlerdi.
Bu da yetmemiş gibi görev iadesi yapılmasından kaçınılarak, seçim hükûmetini es geçerek, meclisi erken seçim kararına ortak etme çabalarıyla usulsüz yol alınırken kırk beş gün esnetilemiyor. Zaten bu çıkmazdan sonra gerekli de değil ama insan düşünüyor; “sanki bu memlekette bir gecede neler esnetilmiş, nelere karar verilmiş, kimler alaşağı edilmiş; bilmiyoruz” diye Olan, halka oluyor. Belirsizlik ve teröre bulanmış, kan ve korku sarmalında devam edecek aylarda yaşamaya çalışılacak.
Yukarıda da değindiğim gibi halkın huzur içinde dolaşamadığı bir ülkede seçim nasıl yapılacak acaba? 7 Haziran ortamı değil bu ortam. O tarihte bile HDP mitinginde olanları, ölenleri hatırlıyoruz. E, bu ortamda neler olacak? Erken seçime giden yollarda yine kargaşa, - zaten en üst düzeyde yaşıyoruz- yine ölümler olmayacağına kim garanti verir? Yanacak canlar için “ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” kafası mı çıkacak karşımıza tekrar?
Diyeceksiniz ki; koalisyon olsaydı iyi mi olacaktı? Daha önceki koalisyonları biliyoruz.15 günde bir liderler toplantısıyla yürütülmeye çalışılan koalisyonlar. Ve sonuçları…
Bir acı yemek yiyecektik. Belki hazımsızlık da yapacaktı. Erken seçim ondan ne kadar acı olacak, ne kadar hazımsızlık yapacak; göreceğiz. Hem erken seçim sonuçlarının 7 Haziran seçimleriyle aynı olmayacağını nereden biliyoruz? Aynı sonuçlarla karşılaşan partiler, o zaman ne yapacaklar? Bu kez mecburen seçmene saygı gösterecekler. Ülke boşu boşuna yaşadığı belirsizlik ortamı ve onun getirdiği kargaşa ortamıyla sınandığıyla kalacak.
Kılıçdaroğlu, her ne kadar “bize koalisyon teklifi değil seçim hükûmeti kurma teklifi geldi” dese de en baştan bu tekliflere set çekmesi gerekmez miydi? Olmuyorsa olmuyor diyerek keseceğine, olayı günlere yaymak, sanki ülkenin boş geçirilecek bir dakikası varmış gibi umursuzca davranmak, kırk beş gün seline kapılıp gitmek… Zaten koalisyon teklif edilseydi kabul edeceklermiş gibi bir havada olması da ayrı bir durum. Tabii ki olmayacaktı. Onun için de kimse “biz şöyle dedik, onlar şöyle dedi, yok böyle oldu, şöyle oldu” diyerek vicdanlarını aklama yoluna gitmesin.
Diğer taraf, bu sonucun böyle olacağına daha kurulacak terör komisyonuna karşı çıktığında karar vermişti. Yani her biri, önceden planladıkları yolda gittiler. Sahne şimdilik onların…
Ama bu ülke bizim… Vatanımız, memleketimiz. Ötesi yok! Üzerimizde oynanan bin bir oyuna gözlerini kapayanlar…
Erken seçim…
Sayenizde…
Haydi mitinge…
Anlatın, anlatın…
Biz dinleriz…
|