“Suriye’ye girebiliriz.”
Ne kolay!
Suudi Arabistan yanımızda ya; savaş uçaklarını yollamış ya İncirlik Üssü’ne…
Giriyoruz…
E, girdik diyelim; ne olacak sonra?
İşler arapsaçına dönecek iyice…
Zenginin malı misali Arap’ın da parası yoracak bizi…
Önemli olan girmek…
Ne kadar savaş meraklısı olundu epeydir…
Aman kimse sınır ihlali falan yapmasın yanlışlıkla… Hemen düşürürüz uçaklarını…
Sonra da Rusya, Lazkiye’den Antalya’yı vuracak füzeleri her an hazırda tutar.
Örnek verecek olursak eğer: Bizim kuşak “Vermem ondan ben bir karış!” bilinciyle yetişmiş vatan sevgisiyle kalbi çarpan bir kuşaktır. Bu ölene kadar böyle gidecektir. Ama ne uğruna… Birtakım hırslarla komşu ülkelerin sorunlarına en başından bulaşma, doğruyu eğri gösterme; o yetmemiş gibi yurttaki açılım macerasının başarısızlığı ile gelişen olaylar sonucu ortaya çıkan hiçler silsilesi uğruna değil tabii ki…
Şu sıralar sen bana havan mermisi attın, al sana batarya atışı şeklinde süren durumlar yetmezmiş gibi bir de kara operasyonu gerektiği söylenmektedir ki iyice savaş boyaları sürülsün…
Son aylardaki günde dokuz şehit haberine kadar dayanan acıları katmer katmer aşacak günlere mi gebe yaşadığımız günler?
Daha önce yazdığım gibi Doğu’daki bazı illerimizdeki iç savaşın kazananının hükumet olacağı belliydi. Ve öyle de oldu. Yani görünen o. Bu arada sivil halktan verilen onca can için çırpındık durduk. Şehitlerimiz için kahrolduk. Ama savaşın acımasızlığına da canlı canlı ülkemizin içinden tanık olduk. Yalnız bu girilmesi düşünülen ve ucundan uygulamaya sokulan savaş, öyle yurtiçindekine benzemeyecektir. Karşımızdakini sadece yurtiçinde savaştıklarının uzantısı sanmasın kimse. Dünya devlerini karşımıza alarak giriyoruz. Bu zamana dek yanımızda olan ABD ile de muhalifiz artık. E, öteki kanatla zaten düşmanız. Olsun bizim Suudi Arabistan’ımız var. Vallahi benim aklıma bir deyim gelip duruyor “Ne Şam’ın şekeri, ne Arap’ın yüzü” diye. Özellikle de ayıp olmasın diye deyimin ikinci kısmının değiştirilerek kullanılıyor olması da ilginç geliyor insana. Yani bu deyimler durup dururken ortaya çıkmamıştır değil mi?
O zenginlikle bir tek Suriyeli mülteci almayan Suudi Arabistan’ın neden ayranı kabardı da Suriye’ye giriyor?
Zaten onların ülkemizdeki sayısı, bize sığınan Suriyelilerin sayısına ulaşırlar yakında. Paraları olduğu için göze batmadılar, batmıyorlar. En güzel yerleri satın aldılar onar, yüzer. Almaya da devam ediyorlar. Az kalsın daha rahat etsinler diye Karadeniz’in canına okuyup Yeşil Yol yapılacaktı. Yani onlar çoktan ülkemize girmiş durumdalar.
Suriye’ye savaşmak için girilecek uzantının, yurtiçindeki kolunun tamamen kuruduğunu kim söyleyebilir? Birkaç yıl önce davul zurna ile karşılanarak sınırdan girmişlerdi anımsarsanız.
Öte yandan önce öfkeli gençler olarak kabul edilip sonra düşman olunanlar ise en güzel hastanelerimizde tedavi olmak üzere girmişlerdi memleketimize. Bu arada nerelerde konuşlanıp canlı bombalarla kan gölüne çevirdikleri yerler hep gözümüzün önünde değil mi?
Amerika zaten ülkemize çoktan girmiş durumda. Üsleri vermişiz ellerine. Ayrıca iç savaşta askerlerimizi şehit eden keskin nişancıların ellerindeki silahların Amerikan malı çıkması en güzel kanıtı değil mi?
Yani öyle bir durumdayız ki; yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal. Tükürüğümüzde boğulmaya adayız.
Yani basitçe söylenen şu “Girmek” sözcüğü, ne yazık ki öyle basit bir eylem değil. Gözünü kırpmadan vatan uğruna hayatını verecek karaktere sahip Atatürk, savaşın, savaşmanın ne denli tehlikeli olduğunu şu vecizesi ile ne güzel vurgulamış:
Harp zorunlu ve kaçınılmaz olmalıdır. Milletin hayatı tehlikeyle karşı karşıya kalmadıkça harp bir cinayettir.
Karar verilen bu girme işleminin önemi, Süleyman Şah Türbesi’ni taşıma eyleminin oldubittisi ile karıştırılıyor gibi geliyor… Onun için de zaten kuyruk acısı olan Rusya’nın yapılacak bir kara operasyonunun topyekûn savaşa yol açacağı uyarısına biraz olsun kulak vermek gerekiyor.
MichaelNash adlı fotoğrafçının 1946 yılında Varşova’da savaşın kalıntılarını maskelemek için kullandığı fona ülkemizde de gereksinim duymayacağımızın teminatını verebilen varsa buyursun girsin Suriye’ye…
Ceyda Sevgi Ünal
|