Gittiler…
Geri dönüyorlar…
Neden gittiler?
Neden geri dönüyorlar?
Hangi nedenlerle ölümü göze alıp gitmişlerdi?
Şimdi hangi nedenlerle istemedikleri bir ülkeye geri döndürülüyorlar?
Kurtulmak için boğulmayı göze alanlar, sonsuza kadar konuşamayacaklar. Boğulmayanlar ise boğulmamak için sıkı sıkı kapattıkları ağızlarını açamıyorlar artık. Ağızları kapalı, yürekleri ağızlarından da kapalı. Çünkü kendileri kurtulsalar bile evlatları karaya vurdu. Evlatlarıyla birlikte gelecekleri de…Ne uğruna? Özgürlük tabii ki… Şimdi ellerinden zorla alınan özgürlükleri…
Günlerce yazılı, görsel ve sosyal medyada gördük sahile vuran o minik cesedi. Günahsız Aylan Bebek…
Bak Aylan Bebek, görüyor musun oralardan; eğer boğulmasaydın sen de oyuncak olacaktın Avrupa ülkesiyiz diye kasım kasım kasılan ülkelerin elinde. İşlerine gelmedi sizin gibilerin ülkelerine gelmesi, yaşaması(!). Oralarda senin gibi kaç çocuk organ mafyalarının eline düşüp sırra kadem bassa bile. Parayı verip attılar sırtlarından senin gibi göçmenleri. Atana kadar da aşağılayıp durdular. Bunlardan biri olankameraman kadının Macaristan-Sırbistan sınırında polisten kaçan göçmenlere kucaklarında çocukları olduğu halde çelme, tekme atması hâlâ gözlerimizin önünde değil mi?
Yunan adalarından tutulan mültecileri çoluk çocuğun bile ellerindeki NO TURKEY, WE WANT FREEDOM yazan dövizlere bakmadan güvenlik kordonu altında geri getiriyorlar. Aman bir şey olmasın onlara diye bir özen, bir özen. Her mülteciye bir polis. O derece yani. Anlaşma maddeleri falan değil aslında bu üstelerine titreme. Hani suya atlarlar da geri dönerler diye ödleri kopuyor.
Oysa döneceklerin ödleri de,ülkemizde başlarına gelecekler için kopuyor. Onlar gittikleri zaman ülkemizde bu derece bomba korkusu yoktu. Bu derece esir almamıştı terör büyük şehirleri. Örneğin şimdiki gibi Taksim’e gitmeye kalkmadan önce herkesin aklına ‘ya bir şey olursa’ kuşkuları gelmiyordu. Hoş, o insanlar sırf ülkemizden kurtulmak için ölümü göze almamışlar mıydı? İçlerinden geridönmemek için kendilerini yakmaya kalkanlarına sormak lazım: Kardeşim, ne oldu da bu kadar korkuyorsunuz dönmeye diye. Kendi vatan evladına tecavüzlerin sumen altı edildiği bir ülkede Suriyelilerin, hele de bu koşullara mecbur kalmış Suriyelilerin, kız çocuklarının başına gelenlere önceki yazılarımda değinmiştim. O sahillerden yurdumuza giriş yapmaya başlayangöçmenler için hazırlıklar devam ederken Dikili’den denize açılarak kaçmak isteyen bir grup Suriyelinin derdi ne acaba diye düşünen var mı?
Oyuncaklarına doyamadan oyuncak edildiniz Aylan Bebek. Siz ölü oyuncaklar… Bir de etiketi kaçak göçmen olan, yaşamaksa yaşayan oyuncaklar…
- Al, ben bakamam, sen bak. Parası neyse vereyim.
- Tamam, bakarım ama sen de bana paranın yanında AB’nin yolunu aç. Vizesiz seyahat edelim.
- Tamam, siz Suriyelilere dua edin. Hayatta bu istediğiniz olmazdı ya…
Bu ne çirkin bir alışveriştir. Ve bunu fırsat bilenleri alkışlayan insan hakları savunucuları.Anlamak ne zor sizi…
Bu bir başarı değildir. Vatanındaki savaştan kaçmak zorunda kalmış insanların üzerinden nemalanmaktır. Alışveriş konusu yapılan, insan; hatırlatırım Bu zamanın modern esir pazarı var karşımızda…İkiyüzlü ülkeler, bu insanların üstünden dolaplar çevirip, acımasızlık silsilesi içinde oradan buraya sürükleyip duruyorlar onları. Zaten topraklarının üstünde oynanan oyunlar yüzünden değil mi bu insanların başına gelenler…
Rus turist kaybını, Avrupa’ya vizesiz seyahatlerle kapatacakları için sevinçten göbek atan turizmciler, acaba sizden birini bir gün olsun birileri bir yerde yaşamaya mahkûm etse gözünüz vize mize görür müydü?
Bu zamana kadar üç kuruşla geçinmek için canı çıkan, aybaşını iple çeken emeklinin haberi olmadan maaşından her ay Suriyeliler için kesilen 24 TL’nin bu aşamadan sonra kesilmemesi gerekir. Malum artık onlara bakacak parayı verecek Avrupa elimize. Eh, artık tepe tepe kullanırız. Daha önce yararlanılıp yararlanılmadığını ispat edemediğimiz oy potansiyeli olarak önemleri açıkça ortada bu insanların. Yani demem o ki; bundan sonra kimse çıkıp da insan haklarından söz etmesin. Suriyelilerin yerine kendimi koyamam ama koymak için çabalıyorum. Geçen gün sokakta dilenen, kucağında bebeği olan bir Suriyeli kadının kirden yapış yapış olmuş saçlarından utandım; sabah duşun altında geçen zamanımı anımsayınca.
İşin başka bir yanı daha var. Hastanede tanıştığım Suriyeli bir aile, Suriye’de orta gelirli olduklarını, Türkiye’de düşük ücretle de olsa iş bulabildiklerini, aile bireylerinin hepsinin çalışmak zorunda kaldığını söyleyince ben de dilenen vatandaşlarını sordum. Aldığım yanıt, “Bunlar bizim ülkemizde de dileniyorlardı.” oldu.Aklıma ülkemizde takıların çokluğundan geçilmeyen ihtişamlı düğünler yapan göçmen Suriyeliler geldi onun sözleriyle. Demek ki para her zamanki gibi kapıları açıyordu. Gerçekten ilginçti söyledikleri kadının. En az, Suriye’deki evlerinden bir gece yarısı sınıra doğru kaçarken yaşadıkları kadar…
Evet, yüzyılın fırsatını yakalayanlar!
AB yolunda, Aylan Bebek’in kemiklerini sızlatarak parayı verip düdüğü çalanlarla vizesiz gezmelerinizde mutluluklar size!
Ceyda Sevgi Ünal
|