İçim kararmışken 23 Nisan yetişti imdadıma. Her şeye rağmen yapılan kutlamaları görünce gönlüm şöyle bir ferahladı. Tabii ağlayan şehit evladının yanında olup o an hiç olmazsa başını okşamak isterdim. Onlar bize emanet. Bu yaşlarında yeterince acı çekmiş o minicik yürekler... Bir daha hiç göremeyecekleri babaları, bozulan aile düzenleri, işte böyle göz pınarlarından akıp gidiyor acı acı. Tutmak mümkün değildir koskoca adam olsalar da onları. Ama “alışın” diyenlerin kaskatı bedenleri ruhlarıyla işbirliği yapıp dururlar.
“Aman gönlün ne kadar da ferahlamış; içimizi daralttın yine,” diyeceksiniz belki ama gerçekler böyle. Yine de okullarda, belediyelerde, STK’larının etkinliklerinde yapılan gösterilerde tanık olduğumuz o çocuk coşkusu az şey mi bu zaman için ülkemizde. Gülmeye hasret kalmışken… Ağzımızı açmaya korkarken… Çocuklarımızın ellerindeki dövizler konuşmuş bizim yerimize… Ne güzellerdi…
Çocuklar artık ellerine pamuk helva, dondurma, patlamış mısır tutuşturulup da gününüzü kutlarız denecek çocuklar değiller. Bakmayın saf yüreklerine… Onların yürekleri pamuk helva ama uyanıklar… Uyanık derken de Atatürk ilkelerinden ne kadar saptırılmaya uğraşılsalar da karşı duruyorlar. Geçen yıllarda 23 Nisan’da başbakanlık koltuğuna oturtulan kızımızın yöneltilen başkanlık sorusuna yanıtı buna en iyi örnek değil mi?
Düşünüyorum da Atatürk sanki bu günler için çocuklara hediye etmiş o güzel bayramı. Çocukların çekecekleri çileleri bilmiş denefes alsınlar istemiş bir gün de olsa…
Ama nerede… Çocuk cıvıltılarının yurdun dört bir yanını sarması gerekirken Kilis gibi kentlerimizde duvar kenarlarına sinmiş, annelerine çaresiz sarılmış çocuklar da var. Okula, parka, markete bile gidemeyen… Daha bu yaşta ölüm korkusunu duymak, her yeni güne huzursuz başlamak, yakınlarının yanlış politikalar uğruna öldüğüne şahit olmak az yük mü bir çocuğun yüreğine?
Bu arada tüm yapılan yanlışların suçunu kaderin üstüne atıp da insanları her an ölüme hazır beklemek gibi bir durumu sokanlar, en ufak bir serzenişe gazlı, sulu yanıt veriyorlar.
Bir günlüğüne de olsa yaşanacak coşkunun yerine gözlerine korku yerleşenlere verilecek yanıt bu olmamalı. Tabii açıklanması kolay şeyler değil bunlar. Berbat etmişsiniz bir kez ortalığı… Komşudan bomba, içeriden basınçlı su ve gaz.
“Bugün yirmi üç Nisan/Hep neşeyle doluyor insan,” güfteli Saip Egüz çocuk şarkısı artık ülkemizde her çocuk için geçerli değil tanık olduğumuz gibi… Bazı çocuklar için “Bugün yirmi üç Nisan/Korkudan ölüyor insan,”a dönüştü… Hatta 23 Nisan günü 14 yaşındaki daha çocukluk sınırlarında gezen bir evladımız toprağa verildi.
Ha, bir de o yetmemiş, günlerce kutlanmayacak baskısıyla yaşanarak gelinen bu güzel günün ardından etkinlikleri, dansları, eğlenceleri eleştirenler var. Bir nefesti sadece alınmak istenen… Ondan önce yaşanan tecavüz olayları. Daha önce kıyıya vuran çocuk cesetleri… Bir nefesi niye çok görüp bulandırıyorsunuz?
Yine de her şeye rağmen bu kadar coşkuyla kutlayabildikse o güzel günü gerçekten biz de kutlanmaya değeriz. İşte bu yüzden sevindim, umudum arttı geleceğe yönelik…
Tek derdim; hoyrat ellerin, sapkın ellerin çocukların üstenden çekilmesi…
“Çocuk bu,” demesin kimse… Yarın öbür gün o pamuk helva yürekli çocuklar, pamuk helvalarının çubuklarını birleştirecekler mutlaka…
İşte o zaman“Yandı gülüm keten helva,” sırası oluşacak…
Ceyda Sevgi Ünal
|