İstanbul’un fethinin 563. yıl dönümü kutlaması için yapılan hazırlıklar çok önceden başladı. 4500 metre kare büyüklüğünde sur şekli verilmiş sahne, şölenin görkemini yeteri kadar yansıtıyor. Belediye var gücüyle bu şölene odaklı çalışıp durdu. Kapatılan yollar, akın akın taşınan insanlar bu kapsamda tabii.
Zaten 18 Mayıs gününden başlamak üzere İstanbul’un dört bir tarafında bu şölenin afişlerinibillboardlarda görmeye başladık. Ertesi gün 19 Mayıs demedi kimse. Öyle geçip gidecek sanıldı o gün. Birkaç yıldır nedensiz bu yıl da şehit haberleri bahane edilerek yapılmayan stadyum kutlamalarına karşılık Atatürk’e şükranlar sunulmak için daha bir coşkuyla koşuldu Anıtkabir’e. Hem de güvenlik(!) açısından uygun görülmediği halde.
İstanbul’un fethine verilen önemin birazının Atatürk’ün Samsun’a çıkma gününe verilmesini bekledik. Ama tarihimiz yalnız 19 Mayıs 1919’da başlamıyor diyerek gereken önem verilmedi.
Fatih Sultan Mehmet, akıllara durgunluk verecek yöntemlerle bir çağı kapatıp yeni bir çağın açan bu fethi gerçekleştirdiğinde kimseye ayrım yapmayarak büyüklüğünü göstermiş. Aslını inkar etmeyen, Osmanlı karşıtı olmayan biri olarak ben de İstanbul’un fetih gününe önem veriyorum. Yalnız bu benim Osmanlı döneminde yaşanan olumsuzluk ötesi olayları gözardı etmeme engel değil.Ve tabii imparatorluğun sonunu hazırlayan durumları da.
İstanbul fethedildi ama o fethedilen İstanbul 13 Kasım 1918’den 6 Ekim 1923’e kadar İngiliz, Fransız, İtalyan, İtalyan, Yunan işgali altında kaldı. Hem de hükumet tarafındandaha ilk günden işgalcilere hoş geldiniz jesti olarak en güzel otellerde 80 kişilik odalar hazırlanarak. Hasan Tahsin gibi bir yiğit de yoktu kiöncü olsun kahrolan halka. Düşmanın da biraz olsun gözleri korksun. Öyle birtakım kişilerin dediği gibi bir kurşun bile atmadan kalmadılar İstanbul’da bunlar. Cana, mala, ırza tecavüz dahil her rezilliği yaptılar. Ve tabii ki tüm kurumları ellerine geçirdiler. Onlar onay vermedikçe hiçbir şey yapılamadı.
Aymazlıkla geçen yıllar içinde Anadolu da işgal altındayken başlangıcı 19 Mayıs 1919 olan mücadele sonucu ülke işgalden kurtarıldı. Tabii İstanbul da… Atatürk’ün dediği gibi geldikleri gibi gittiler. Burada bir iki tümce ile geçiştirdiğim süre içinde vatan uğruna ne koşullarda, ne canlar verildiğini hepimiz biliyoruz. Çanakkale’de boşuna öldüler, 3 yıl sonra İstanbul işgal edildi diyenler bunun Osmanlının hastalıklı hali sayesinde olduğunu elbet biliyorlar. Ayrıca bazı kimselerin keşke İngilizler kalsaydı diyerek işgalciler tarafından kocalarının gözleri önünde tecavüz edilen kadınları düşünüpkendilerininbugün hangi kökten geleceğini akıl etmelerini bekliyor insan.
Demem o ki; İstanbul fethedilmiş edilmesine ama Osmanlı ihtişamlı yıllar sonrasında hastalanarak anlaşmalarla devayı adeta işgal kuvvetlerinde bulmaya kalkışmış. Ve bu peşkeş çekilmeye de Atatürk’ün önderliğinde engel olunarak düşmandan kurtarılmıştır. Bu nedenle de yola çıkılan tarih de fetih tarihi kadar önemlidir.
Ben Atatürk’ün ilkelerine uyarken, Osmanlının insani yönden uygun gördüğüm taraflarını da baş tacı ederim. Örneğin: Fatih Sultan Mehmet, tarihte İstanbul’u fethettiği kadar gülistan yapan padişah olarak anılır. Ağaca verdiği önemi, giysilerindeki çiçek figürlerinden tutun da, minyatüründe elinde tuttuğu gülden ve tabii ki şiirlerinde geçen çiçek isimlerinden anlarız. Ama bir sözü var ki; onun doğaya ne kadar önem verdiğini anlamak için fazlasıyla yeterli.
“Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim,” diye yazdırmış ünlü kanunnamesine. Fatih Sultan Mehmet, bugün havaalanı yapmak için, yetmedi yanına dev fuar alanı yapmak için yok edilen yüzyılların Kuzey Ormanları’nı görseydi ne derdi, ne yapardı acaba?
Mayısın bu önemli günleri, mayıs ayında her yeri kaplayan papatyaların yaprakları değil ki seviyor, sevmiyor diye koparıp atalım.
Bu günler bizim tarihimiz ve hepsine önem vermeye mecburuz…
Mecbursunuz…
Sevin, sevmeyin…
Saygı duyacak, görmezden gelmeye yeltenmeyeceksiniz…
Ceyda Sevgi Ünal
|