Taşıtlardan inerken çok dikkat etmek gerekiyor. Taşıt, kaldırıma ne kadar yanaşmış olsa da motosiklet denen araçlar olmadık yerlerden çıkabiliyor. Bir iki kez başıma geldi. Sürücüleri herhalde o anda kendilerini hayalet gibi hissediyorlar ki buna cesaret ediyorlar. Hem kendilerini hem de diğer insanları düşünmeyerek…
Tabii sadece bu durumlarda değil; trafiğin genel akışı içinde de aynı motosiklet sorunu var. Akış deyince İstanbul gibi büyük bir şehirde akış sözcüğünü kullanmak biraz ayıp oluyor. Yalnız motosikletliler için bu akış hep devam eder. Sağdan, soldan, arkadan, önden… Hatta kaldırımdan… Dur durak nedir bilmeden…
Gözlemlediğim kadarıyla bu motosikletlilerin çoğu yemek sektörünün elemanları. Yemek sektöründe bir bölüm var ki en fazla da acelesi olan onlar. Pizzacılar… Siparişten otuz dakika sonra pizza kapınızda… Bu şartlanmayla yollarda kendinden geçercesine motosiklet kullananlardan ölenleri hepimiz biliyoruz. Asgari ücret, pizza, otuz dakika üçgeni kaç insanın hayatını ipotek edebiliyor bu ülkede.
Pizza dediğimiz hamur işi, İtalyanlara ait bir yiyecek ama ülkemizde çok sevildi. Çocuklarım çok sevdikleri için ben de her seferinde iki tepsi yapardım vaktiyle. Ne zaman bu pizzacıların ağı genişledi pizzalarımın pabucu dama atıldı. Zaten benim de canıma minnetti. Zor iş aslında. Hele de yarım saat gibi bir çemberde kısıtlanarak.
Zevklere göre çeşit çeşit pizzalar üretiliyor. Düşünün bir iftar vaktini. Kısıtlı süre… Hadi diğer siparişleri anladım da şu Osmanlı Osmanlı diyenlere ne demeli? Örnek alıp da hayatlarını ona göre düzenledikleri ecdat sanki pizzayla açıyordu orucunu.
Nerede kalmıştık; yok karışık malzemeli, yok ton balıklı, yok kavurmalı, yok pastırmalıderken oluyor mu sana art arda gelen sipariş seli. Tamam,pizza dükkânlarına fabrikalarından hamurdan sosuna kadar her şey hazır geliyor ama bunun malzemeye göre, gideceği adrese göre organize edilmesi gerekiyor. Yakın adresleri bir araya getirmek gibi. Fırınların ortalama yirmi pizzayı aynı anda pişirdiğini düşünsek bile zor iş. E, bunun para üstünü ayarlamak için dağıtanların yanında yeterli para bulunması, genellikle kredi kartı ile ödeme yapıldığından pos makinelerinin ayarlanması işleri de var. Zaten çok satış, az eleman kuralı geçerli bu ticarethanelerin her birinde kaç motorcu olabilir ki? Evet, bu delikanlılara motorcu deniyor. Canlarını dişlerine takıp tabii o acelede kask falan hak getire yarım saatte pizzaları teslim etmeleri gerekiyor. Etmezlerse müşterinin bedava pizza hakkı doğuyor. Aslında bu bir satış stratejisi olarak başlamış ama işte böyle sonuçları var.Şikayetler almış başını gidiyor. Örneğin genel bir yemek sitesi kanalıyla sipariş verdiğinizi düşünün. O site pizzacıya siparişi aktarıyor derken zaten belli bir vakit geçiyor. Bunu da müşteri “Bize 30 dakika dediniz!” diyerek kabul etmek istemiyor.
Müşteri derken; onlar da bir garip… Asansör kapısında bekleyeni var; “1 dakika geciktiniz!” diye ağzı kulaklarında. Elinin körü! Diyemiyor tabii motorcu çocuk garibim. Kan ter içinde. Neredeyse dili bir karış dışarıda… Ya da bir gün önce pizza geç kaldı diye sesini çıkarmayıp nasıl bir intikam almaksa ertesi gün yüklü bir sipariş verip kapıyı açmayanlar... Hadi ötekiler ticaret yapacak diye malum yollara başvuruyorlar. Müşterilerin bu hırsları, tüketici hakları falan diye ayağa kalkmaları gerçekten ilginç geliyor bana.
Aslında hiçbir tarafı tutmuyorum.
Tek tuttuğum taraf: Can…
Derdimse: Bir vatandaş olarak bu yüzden oluşan can pazarına seyirci olmak istememek…
Ceyda Sevgi Ünal
|