Biraz Filistin’in hali dokunmuştu yüreğime, biraz da ondan önceki yılın bayram öncesimasum insanlara Ergenekon yaftasıyla müebbet ve ağır hapis cezaları verilmesinin kızgınlığı vardı içimde.
Bu yıl, bu ilk bayramda ise bayram sevgisizliği had safhaya ulaştı bende. Nasıl olmasın? Bu bayramı kimlerin kutlayamayacağını düşününce içim daralıyor. Bütün bir yılın birikimi var. Oh, bayram geldi diyemiyor ki insan bunca olanlardan sonra. Öyle, bir gün önce 40 kişi yok yere canını vermişken ertesi gün güle oynaya gezenlerden, gezebilenlerden değilim çünkü. İnsan özel günleri huzurla kutlayamadıktan sonra ne önemi kalıyor bayramın, seyranın; değil mi? Köprüler yapılsa da gelip geçmeye, hele hele arkaya köprüyü alıp da özçekim üstüne özçekim yapmaya…
Bugün kaç ana, gelmeyeceğini bile bile gözü kapıda evladını bekliyor, yaşadıklarına, başına gelenlere inanmayıp? Kim oyalayabilir, kim sevindirebilir onların yüreğini? Kaç ana hangi yolda, hangi bomba yavrumu bulacak endişesiyle bayramı geçiriyor?
Ülkemizde asıl bayram yapanlar Ruslar. Son durumlardan sonra bedava denecek fiyata tatil yapmaya başladılar bile. Bizim garibim vatandaş için lüks olan tatili…
Suriyelilere gelince; aldıkları bayram müjdesi,bizim emekli vatandaşa verilecek 35 lira zamdan çok ötede. Vatandaşlık veriliyor artık onlara. Zaten ülkenin asıl vatandaşından öte durumdaydılar verilen haklarla. Tam olsunlar dendi herhalde. Onlar da bu coşkuyla kendilerini Suriye’de bayramlaşmak için sınıra atıp ülkelerine gittiler. Demek ki Suriye de bayram yapabiliyor o koşullarda.
Düşünüyorum; en ucuz şekilde, çoluk çocuğun gönlünü nasıl yaparım da bu bayramı evde atlatırım diyen bir babanın sıkıntısı kadar sıkıntıları yok gibi geliyor bana onların. Bir aile, memleketteki akrabalarına bayram ziyaretine gitmek için gerekli yol parasını bile o memur maaşıyla çıkarıp da veremez. Hesap ortada…
Yani hem maddi hem manevi bir kuşatmanın altındayız.
Cebimiz delik, yüreğimiz delik deşik…
Eski bayramlara özlemlerini her bayramda dile getirenler artık iyice üzülür oldular. Zaten gelenek görenekler günün koşullarına göre değişmiş, bayramlar kimilerine göre dinlenme fırsatı olurken kimilerine göre üç dört günyalnızlıkların yüze çarpılması şekline dönüşmüşken bir de ülkenin durumu daha da hüzünlü, düşünceli yapıyor insanı.
Ha, buna hiç aldırmayan, hiçbir şey olmamış hisseden, günde altı şehit haberi yokmuş gibi davranan insanlar var. Nasıl böyle oluyorlar anlamak mümkün değil… Ve biz bu insanlarla oturup kalkıyoruz. Aynı havayı soluyoruz. Tabii onlardan beteri canlı bombalar dolaşıyor aramızda. Kaç kişiler, nerede, ne zaman patlatacaklar kendilerini bilinmiyor… Patlatmadan tutuklayamayız(!) denerek neler yapacakları beklenenler bunlar. Bu arada özellikle yandaş kanallar muhalefete yüklenip ülkeyi güllük gülistanlık göstermeye, başarıdan başarıya koştuklarını belirten haberlerle, abuk sabuk yarışma programlarıyla insanları hipnotize etmeye devam ediyorlar. Susmayanların, yazanların özgürlükleri ellerinden alındığı gibi…
İşte bu koşullarda “İyi bayramlar” ne kadar denilebiliyorsa o kadar diyebilirim ben de…
Elbette ki gerçek bayram coşkusuyla biz de bayramlar kutlayacağız bir gün.
O günlerin umuduyla…
Ceyda Sevgi Ünal
|