Geçtiğimiz günlerde Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından Türkiye’nin orta gelirli ülkeler sınıfından yüksek gelirli ülkeler sınıfına geçtiğini bildiren ‘Küresel Kalkınma Perspektifleri’ raporunun haberini radyodan,kulaklığımdan duydum. Çünkü vapurdaydım. Sanırım, karşımda oturanlar hakkımda bazı hoş olmayan özellikler düşündüler.
Öyle değil mi ama? Siz de ilk duyduğunuzda gözlerinizi şöyle bir açmadınız mı? İçinizden bitmeyecek gibi bir gülmeyi dürtüklemedi mi bu raporla ilgili haber? Sonra da acı çeken birinin mimikleri yerleşmedi mi yüzünüze? Tüm bunları birkaç dakika içinde yaşarsanız tabii ki çevrenizdekiler tarafından garipsenirsiniz.
Peki, normal bir halde yani tepki göstermeden nasıl dursaydım? Bu ülkede yaşayan benim. Durumu bilen yine ben…
Başladım ülkemin bezgin insanlarını düşünmeye.
İlk aklıma gelen, şehitlerin derme çatma evleri ve cenazelerindeki analarının, babalarınındelik deşik ayakkabıları, yırtılmış siyah lastikleri oldu.
Sonra sırayla geldiler usuma…
Parasızlık yüzünden bazı yurtlarda kalıp yanan çocuklar…
Çöplerden yağmur, kar demeden kâğıt, karton toplamaya çalışan çoğu daha çocuk olanlar…
Öğretmenlerinin, sosyal medyadan mont, ayakkabı, atkı, bere isteklerini yineleyip durduğu, fotoğraflarını sıkça gördüğümüz genellikle Doğu bölgemizde montsuz, ayağında terlikle okula giden çocuklar…
Gördüğüm yerde konuştuğum, marketlerin önündeki çöplerden atık meyve, sebzeleri ayıklamaya çalışanlar…
Odun, kömür alamayarak kışı battaniye, yorgan altında geçirenler…
Sırf ekonomik koşullar yüzünden eşinden gördüğü şiddete dayanan kadınlar…
Pastane, lokanta camlarına gözleri yapışmış sokak çocukları…
Hadi biraz daha iyi koşullarda yaşayanlardan bahsedelim.
Evine ancak ayda bir et girebilenler…
Neredeyse hepsinin fiyatı 4-5 lira olan -ki bugün fırsatçılar minicik bir karnabaharı 12 lira yapmışlar- sebze meyvelerden tadımlık alabilenler…
Kombisini en kısık ayarda yakanlar…
Bir kredi kartından borç çekip diğer kredi kartı borcunu ödeyenler…
Umudunu ünlü piyangocudan alacağı yılbaşı biletine bağlayıp iki kilometre ikişer üçerli sıralar yapanlar…
Ailesiyle yaşadığına şükrederek yıllardır iş arayıp bulamayanlar...
Ya da mezun olup ataması bir türlü yapılamayanlar…
Asgari ücrete yapılan 104 lira zamla avunanlar… (Dört kişilik ailenin açlık sınırının 1432 liraya, yoksulluk sınırının da 4 bin 665 liraya yükseldiği ve asgari ücretin 2017 yılında 1404 lira 6 kuruş olacağı koşullarda.)
Peki, bu tablo karşısında nasıl oluyor da OECD böyle bir rapor verebiliyor diye zihnimizi zorlarsak sanırım gözlerini sadece zenginlerimizden tarafa çevirmiş…
Önce yapılan yollara, köprülere, tünellere, havaalanlarına bakmış belki de. Hani Anadolu’daki yolsuz köyleri es geçip İstanbul’da durmadan yapılanlara…
Yatları, katları, son model arabaları olan üç beş kadınlı zenginlerimize…
Belki de Trabzonspor’un yeni stadyum açılışında Katar Emiri’nin başköşedeki posterini görüncebizi de zengin ülkeler arasına sokmuşlar diye düşünmeden edemedim aslında.
Malum, ülkenin yabancılara satılan yerleri yasanın çerçevesinden çıkalı çok oldu. Her yerimiz zengin Arapların ellerine geçmeye başlayalı da. Boğaz’dan hevesini alanlar, Karadeniz’deki Yeşil Yol projesi engellenmeden bitsin diye ellerini ovuşturup duruyorlar.
Ya da İstanbul’un silüetinibozan gösteriş ucubelerini görüp de o kanıya varmışlardır. Baştan aşağı varaklarla bezenmiş mekânlarda almış olabilir gözlerini…
Neyse ne! Zenginin malı züğürdün çenesini yorar misali uzatmaya gerek yok bunları. Zaten OECDraporunda, ülkemizin 2030 yılında yüksek gelirli ülkeler arasında görüleceği belirtiliyormuş. Yani rapor iyice okunmamış, ya da anlaşılmak istenmemiş…Böylece dinledikten sonra bir süre şok geçirmeme sebep olan haberin doğru olmadığı da ortaya çıktı. Başımızda bu kadar bela varken, bir kaosun içinde çabalayıp dururken 2030 yılına kadar nasıl yüksek gelirliler ülkesi olacağız onu da aklım almıyor ya. Dilerim,OECD’ye malum olmuştur da raporunda yazılanlar ülkem için gerçekleşir.
Ceyda Sevgi Ünal
|