Biraz geç oldu sanal dünyaya girmem. Belki de o zamana dek, zaten bir sanal dünyada yaşadığım içindir bu. Bazen öyle hayatlar olur ki, “Bunları ben mi yaşıyorum, yaşadım?” diye gerçekle bağdaştıramazsınız. Yaşananlar insanı güvensiz yapınca, gerçek hayatınızda çekingen davranır, kimseyle iletişim kurmak istemezsiniz. Hele sanal ortam söz konusu olduğunda bu güvensizlik tavan yapar. Duyduğumuz tatsız bazı olayların da buna etkisi olur elbette. Bu durumlar gazetelerin üçüncü sayfalarına konu olacak kadar korkutucudur zaman zaman.
Bunları yazmamın nedeni, böyle karmaşık bir ortamda bazen de öyle güzel arkadaşlıklar kurulabiliyor, dostlar ediniliyor ki diyebilmemin mutluluğu... Sanaldan tanışıp uzak şehirlerden gelip yüz yüze görüştüğümüz, bağımızı koparmayıp daha da güçlendirdiğimiz arkadaşlarımız girebiliyor hayatımıza. Baba, ağabey gibi görüp sevdiklerimizin içinden yüzlerini görmesek de vefat edenler olduğunda hüzün hiç bitmiyor. Eski gönderilerle, eski bir yorumuyla sayfasına gitmek, sanki vefa borcunuzu ödemek gereksinimi duyuyorsunuz. Zaten sanal ortamda en sık ve en hızlı yazdığım tümceler, taziyeler üzerine. Hayat kısa ve teker teker öteki dünyaya yol alıyoruz. Bunu bilerek arkadaşlık ve dostluğumuzun da kıymetini bilmemiz gerekmez mi? Aynı şehirde olup da aramadığımız, “Nasılsın, ne yapıyorsun?” demediğimiz arkadaşlarımız, dostlarımız olunca (hele de zor zamanlarda) insan bazen sanal dostlarını, arkadaşlarını daha önemsiyor. Verilen değerin, değerini bilen insan olarak siz de karşınızdaki kişiyi tabii ki önemsiyorsunuz. Bunun için illaki tanışmak, yüz yüze gelmek gerekmiyor. İnce düşünceler, davranışlar karşısında çok mutlu oluyorsunuz.
Şu anda okuduğunuz bu satırlar da internet dünyasından, yani sanal dünyadaki bir gazetenin köşe yazısından, değil mi? Efece Haber’in Hayata Bakış kitabımı armağan ettiğim, sanal ortamda tanıştığım arkadaşların birinden, yorum içeren bir yazı aldım. Kendisi mütevazı kişiliğiyle yazısının sonunda bilgi vermese de mesleğinin doktor olduğunu öncelikle belirtmek istiyorum. Ardından da yazar olarak iki kitabının (Onlar Hayvandı Ama… ve Tıp Kokulu Anılar) olduğunu ekleyerek, o yorumun tamamını Muhsin Boz Bey’e sonsuz teşekkürlerimle sizlerle paylaşıyorum.
5 Şubat 2017, Antakya
SEVGİ ÜNAL METİNLERİ ÜZERİNE YORUMUM
Efece Haber yazarlarından Sevgi Ünal'la tanışmamız sanal ortamda oldu. "Peki, nasıl oldu?" diye sorulsa, hatırlamıyorum. Anlayacağınız henüz görmüş, elini sıkmış değilim. Sanal ortam da olsa bazen öyle güzel dostluklar, arkadaşlıklar kurulabiliyor.
Köşe yazarlığının yanı sıra öykü ve şiir yazıyor. Gravür çalışmaları var.
Birkaç gün önce kargodan, işyeri adresime postaladığı iki kitabı aldım. Evirdim, çevirdim, dokundum şöyle bir kitaplara... Müsait olduğumda bakarım, diye çalışma masamın çekmecesine koydum. Öyle yaparım zaman zaman. Artık her çekmece açılışında, göz göze gelirim kitaplarla. Kitaplar, istersen okuma dercesine bakarlar bana. Ben de önce bakarım, sonra okurum, bazılarında da kuru kuru gözyaşı dökerim. "Kuru göz sendromu" tanılı gözlerim, okuduklarımdan o kadar etkilenirler ki, kuruluk yaşa döner. Mesai saatleri içinde soranlara, "Gözyaşı damlası damlattım da, gözlerim o yüzden ıslak," der, öyle kurtulurum. Pamuk yalanlardan kim ölmüş!
Kitaplar çekmeceye girdikten on gün sonra, nihayet birine bakma fırsatım oldu:
EFECE Yazarlardan HAYATA BAKIŞ.
Derleyen: M. Yahya Efe. Ankara 2016 baskı tarihli. 30 EFECE yazarının hayata bakış açıları, metinleriyle sayfalara dökülmüş. Ne yalan söyleyeyim, tamamını okumadım. Doğal olarak kitapları bana gönderme inceliğinde bulunan Sevgi Ünal arkadaşımın metinlerini okudum. Daha ilk metin olan "Kadınlığımı Hissettim" deki yazılanlarla tuz buz oldum. Candan Erçetin'in "Parçalandım" şarkısına döndüm. Parçalarımı hemen toplayıp devam ettim okumaya. İkinci metin: Kedi Yiyebilir misiniz? Valla balık dışında et yemeyen biri olarak cevabım, elbette "HAYIR! HAYIR! HAYIR!" dı. Size de balık dışında et yememeği tavsiye ederim. Yarı şaka yarı ciddi, bu cümlemden sonra... Kapitalist sistemin ayakları üzerinde durması için savaşlar yarattığından, yaptırdığından, halkları birbirine düşürdüğünden, insanları birbirine öldürttüğünden ve doğal olarak açlığa mahkûm ettiğinden (tahmin edersiniz ki Suriye'den bahsediyor) dem vurmuş. Açlık baş gösterince insanın kedi bile yediğinden söz ediyor. Özetle kapitalist sistemin içeceğinin insan kanı, yiyeceğinin insan eti olduğunu metine ince ince giydirmiş, sızdırmış.
Metinleri tek tek ele alıp, okuma zevkini, keyfini yok etmeme adına yorumumu yapayım: Sevgi Ünal'ın bakış açısı yerel değil evrensel. Eğer bir insan yazıyorsa, zaten olması gereken de budur. Tüm yazılarından acı ve yürek sancısı fışkırıyor. Metinlerin tamamını okuyunca ne kadar zor bir ülkede –aslında dünyada demek gerek– yaşadığınızı anlıyorsunuz. Ama her şeye rağmen umudunuzu kaybetmiyorsunuz. Başka gidecek ülke yok, başka gidecek gezegen-yıldız yok. Herkes kalsın yerinde.
"Sükutu Hayale Uğradım" metni, öykü tadında olmuş. Hatta bana göre bir öykü. Zaten bir öykücünün yazdığı metne öykü tadını, derinliğini sızdırmaması mümkün mü?
Sevgi Ünal arkadaşıma, başta edebiyat ve sanat olmak üzere hayatın her alanında başarılar diliyorum. Kalemi ve fırça darbeleri, uzun yıllar susmaz umarım.
Muhsin Boz
***
Gördüğünüz gibi Muhsin Bey, sanaldan da arkadaşlık, dostluk nasıl olunuyormuş örneğini ne güzel sunuyor bize. Benim için sürpriz olan bu yazı çok değerli. Olumsuz eleştiriler de yapsaydı değerinden bir şey kaybetmezdi. Biliyorsunuz; “Dost acı söyler,” diye
bir atasözümüz vardır. Zaten kendisiyle bir süre öykülerimizi her yönden ele alarak diyaloglarda da bulunmuştuk.
Son sözüm: Sanal ortam deyip geçmeyin. Hele bu sanal ortamda edebiyat söz konusuysa bir kez daha düşünüp konuşun. Çünkü edebiyat yazışmalarıyla, gönderilen kitaplarla ve böyle yazılarla gerçek hayattan daha gerçek olabiliyor.
Ceyda Sevgi Ünal
|