Öteden beri sevmem şu silah denen şeyi. Hatta nefret ederim desem yeridir. Bazı evlerde bulunmasına da küçüklüğümden beri tanığım. Örneğin bizim evimizde vardı. Babam, görevi gereği üzerine zimmetli olan silahının bakımından da sorumluydu. O zamanlar ilginç gelen o seremoniyi baştan sona izlerdim. Evlenme çağına geldiğimde kırmızı çizgisini çekti babam.
“Belinde silah olan adama kız vermem! O kadar!” dedi. O zamanki aklımla “Peki sana nasıl vermişler baba?” diyememişim. Demek ki edindiği deneyimler ona bu sözleri söyletmiş.
Görev gereği silah sahibi olanların dışında, magandaların silah kullanımıyla işin rengi gün geçtikçe değişti ülkemizde. Geçenlerde bir düğünde böyle tiplerden biri yüzünden damat öldü. Bu olayları sık sık duyuyoruz. Bir maç olmasın; deliler gibi araba sürmeler ve bu esnada arabadan ateş etmeler başlar. Artık hangi apartmanda, kime denk gelirse o kör kurşunlardan biri.
İşte bu silah bolluğunda vatandaşın daha da silahlanmasını ve bunun yasal hale gelmesini destekler açıklamalar duyuyoruz. Kendini korumak için pompalı tüfek alıyormuş vatandaş evine.
Gün geçmiyor ki bir kadın öldürülmesin. Öfke kontrolü nedir bilmeyen erkeklerin bir de ellerinin altında silah olması ne kadar sakıncalı bir durum. Bazen tüm ailesini katledenleri gazetelerde okudukça bir kez daha nefret ediyorum silahtan.
Silahın kötü sonuçlara yol açması sadece aile içinde değil. Bakıyorsunuz trafikte en ufak bir tartışmada ortaya çıkıyor. Sonuç malum.
Biz zaten silah tutkusu atasözüyle tescillenmiş bir milletiz. Zemindeki bu tutkunun, darbe gibi kötü bir olayın tekrarlamasından korkulması yüzünden köklendirilmesi ne kadar sağlıklı bir düşünce? İstenirse her pompalı tüfeğe bir ruhsat verilsin, yaşananlardan ders alınarak izlenecek başka bir yol mutlaka olmalı.
Çünkü pompalı derken, tıkalı lavaboyu açmak için kullanılan pompadan bahsetmiyoruz.
Ceyda Sevgi Ünal
|