25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Eylem Günü. Yazmaya başladığımdan beri dudağımın kenarına yapıştı acı bir tebessüm. Önce dün Öğretmenler Günü olduğu için öğretmenlerimizin durumu geldi aklıma, sonra kadınların Dünya kurulduğundan beri çilesi. İki çileyi birleştirirsek içi öyle yüce duygularla kabarmış henüz yirmi altı günlük öğretmen Neşe Alten’in öğretmen kimliği yüzünden katledilişini nasıl unutabiliriz?
Dedim ya; Dünya kurulmuş kadın suçlanmış. Şeytanın kandıramadığı Hz Adem’i, Hz Havva kandırmış elmayı yedirmişmiş. Düşünün şeytandan daha şeytan ilan ediliyor kadın. Daha 2015’de Afganistan’da linç edilen Farkhunda’yı nasıl unutabiliriz?
Bunlar toplumun sınıflandırılmasından kaynaklanan kadına şiddetin ötesinde iki örnek.
Çoğu kadının çilesi daha bebeklikten başlar. Genellikle erkek çocuk istenen bir ülkenin kız çocuğu olarak dünyaya gelmesi bunun için yeterlidir zaten. Sonra okulla tanıştığında ülkemizde biraz biraz kırılsa da onun için okumak lükstür. Alttan alta altı yaşında kız çocuğuyla evlenilebilir sözlerine kananlar işte o kız çocuklarını bir an önce kendi esaretlerinden bir başka erkeğin esaretine veriyorlar ülkemizin çocuk gelin haritasına bir kız çocuğu katmak üzere. Olan kızlara, küçük kadınlara oluyor. Çocukken, çocuklar yetiştirmek zorunda kalıyorlar. Bedeni, ruhu şiddet altında geçen yılların hesabını sormayı bile akıl edemiyorlar bir hay huy içinde… Bir de bakıyorsunuz ki bir başka şiddete uğramış, aldatılmış. Azıcık başkaldırmaya kalksa bu kez fiziksel şiddete maruz kalması hiç işten değil. Töre cinayetlerinin çoğu kadın kökenli.
Bu şiddetin dayandığı geçmiş de yine kadına yani o erkeğin annesine kadar gidiyor. Erkek çocuğunu yücelten annelerin kendini kadından hep yükseklerde gören erkekleri yetiştirmesiyle oluşan durumlar bunlar. Hatta gelininin dayak yemesinden zevk alan kayınvalideler olduğunu biliyorum. Hani derler ya; kadının düşmanı yine kadın. İşte onda haklılar.
Biz şimdi meydanlara çıkıp yılda bir gün kadına şiddeti kınayan yürüyüşler yapsak, pankartlar taşısak, assak, paneller düzenlesek, turuncular giysek, benimki gibi yazılar kaleme alsak bu şiddetin önüne geçebilecek miyiz? Bir gün İstiklal Caddesi’nde böyle bir eylem yaparken oradan geçen birinin “Alacaksan şunları, yen mi, yemen mi?” demesi bu sözlerimi öyle bir destekliyor ki. Tabii ki bilinçli kadınlar olarak boş durmayacağız. Aydınlanan, bir kişi de olsa sevineceğiz diye düşüneceğiz. Aslında o gün BM’nin istediği gibi kadının geleceğinin aydınlığını vurgulayan turuncu değil, kadının yüzündeki, bedenindeki morluklar adına morluklara isyan için mor giyilen bir gün olmalı bence.
Eğitim ailede başlar. Adam, kızım doktor olacak diye yemiyor yediriyor, giymiyor giydiriyor, sonra o doktor kız erkek hastasına elini sürmekten kaçınıp muayene(!) ediyor. Aslında o doktor kızın da ailesinden bir çeşit şiddet gördüğünün göstergesi değil mi bu tutumu? Her çifte evlenmeden önce mutlaka bir “Aile eğitimi” verilmeli. Topluma kazandıracakları çocuklar için yönlendirilmeli. Yoksa kadını tarla gibi görüp 3 çocuk az 5 olsun diyerek içi çürük toplumlar oluşturulur.
Şiddet sadece fiziki olmaz. Mobing de bir şiddettir. Kadına, erkeklerden az ücret verilmesi, işyerinde cinsiyetinin öne çıkarılması hep duyduğumuz şiddetlerden. Yakın zamandaki Pembe otobüs gibi saçma uygulamalar da kadını aşağılayan yanıyla ona uygulanan bir çeşit şiddettir.
Boşanmak isteyen kadına sülük gibi yapışan eski kocaların öldürdükleri kadın sayısı her geçen yıl artıyor. Öyle ki evlenirken malı gibi gördüğü kadını, kadın sığınma evinde bile bulup öldürüyor bu erkekler. Aldıkları cezalar yeteri kadar olmadığı için de bu sistem sanki Allah’ın emriymiş gibi çalışıyor. Yani kadın, ya o adamın, ya kara toprağın.
Ailenin ardından eğitimin, öğretimin devam ettiği okullarda öğretmenlerimize konu hakkında ne kadar görev düşse de zırt pırt değişen sistem yüzünden belli bir raya oturamayışın, istikrarsızlığın ceremesini en çok kız çocukları çekiyor. Kızların öğrenciyken nişanlanabilmesini nasıl hoş görebiliriz? Sonra da verildiği(!) erkek “Okumuşsun okuyacağın kadar,” deyip eve tıkacaktır onu. Bakmayın bu söylediğimi yapan üniversite eğitimi almış erkekler de var. Kadın, kadın kimliğinin ezikliği altında yaptığı fedakarlığın farkında olmadan boyun eğiyor bu duruma.
Kadına yönelik şiddeti sayfa sayfa yazsak bitmez. Bitecek olan erkeklerin, onları yetiştiren annelerinin tutumlarıdır.
Bu zincir bir yerinden kırılmalı…
Ceyda Sevgi Ünal
|