Ülkemiz insanlarının anlamsız davranışlarını düşününce, şaşırdığımız kadar, içinde bulunduğumuz koşullarda normal olduğunu kabul etmek zorunda kalıyoruz artık.
Bindiğim minibüsün sürücüsü, yapılan zamlara ana avrat küfrederek benzin istasyonuna dalıyor. Benzin alımı esnasında da devam ediyor küfürlerine. Biz yolcularda tık yok! Adam o kadar burnundan soluyor ki en ufak sözde acısını karşısındakinden çıkaracak belli.
Sonra tekrar geçiyor direksiyonun başına. Yollar ona özel yapılmış gibi davranıyor. Çevresindeki taşıtların onun için hiç önemi yok. Önemli olan rakipleri. O yüzden bir yandan öndeki, arkadaki minibüsleri takip edip telefonla birilerine ya şikayet ediyor, ya rapor veriyor. Yani araç sürerken telefon elinden düşmüyor. Lanet olsun deyip inmeye kalkıyorsunuz; ayağınız yere değmeden taşıt hareket ediyor. İstanbul’un en önemli sorunlarından olan trafik, bu tiplerle her zaman en önemli sorun olarak kalır.
Düşünüyorum; böyle insanlar evlerinden nasıllardır diye. Örneğin bizim bu sürücü eşine nasıl davranır? Tüm günün hıncını ondan çıkarıyor mudur? Çocukları o eve gelince çil yavrusu gibi dağılıyorlar mıdır?
Oradan işlenen kadın cinayetleri geliyor aklıma. Bir benzin zammından buraya nasıl geldin demeyin. Şiddet ailede, okulda, iş yerinde, sokakta, her yerde… İnsanlar tamamen dolular. Saldıracak, deşarj olacak yer arıyorlar adeta.
İşiniz gücünüz, rahatınız olsa da ülkenin genel durumu zaten yetiyor huzursuz olmanıza. Bakın aniden bir seçim çıktı ortaya. O siyaset kirliliğinde artık dinleyip durun; o partinin ona laf atmasını, diğerinin onu yanıtlamasını. Seviyesiz konuşmalara tanık olacağız. O da yetmeyecek seçimin güvenli olması konusunu takıp duracağız kafamıza.
Ama takmayacak vatandaşlar o kadar çok ki. Dün tanık olduğum bir olayla işte bu kişiler de oy kullanacak diye dövündüm durdum.
Hastanedeyim. Öğle arası sadece randevu alan birimde nöbetçi çalışan var. Bir baba kızıyla bankoya geldi. Elindeki evraka basılacak kaşenin çalışanı öğle tatilinde. Ama adam bankoda bulduğu vezne kaşesini elindeki evraka basmak için “Kaşe kaşedir, kim fark edecek,” diyerek kaşeyi kaç kez eline aldı, bize bakan hamile görevliyle nasıl cebelleşti bilseniz.
İşte deşarj olmak için insanları rahatsız eden, hatta onların ölümlerine sebep olanların yanı sıra böyle vurdumduymazlar da var. Onların yanlış tercihlerinin ceremesini biz çekiyoruz bir de.
Deşarj olma yerlerinden biri de bu ülkede ne yazık ki spor alanı. Maçlarda küfrün bini bir para. O da yetmiyor taraflar birbirine giriyor, yaralananlar hatta fanatiklik uğruna işlenen cinayetler oluyor. Spora, spor olarak bakmayan, ölümüne görenler o alana da ne çok zarar veriyorlar.
Oysaki sanat diye bir kavram var eğer deşarj olmak isteniyorsa. Tabii onun için de sanattan haberiniz olmalı. Hiç olmazsa sanat eserlerine saygı gösterilmeli. Tu, kaka işlemi yapılıp onlar ortadan kaldırılmamalı.
Pardon!
“Ver mehteri!” modasına uyan üstelik vergi borcu bulunan bir belediyenin mehter takımına bir yılda 11 milyon lira harcadığı bu kaos ortamında ben oturmuş sanattan bahsediyorum.
Bu da benim deşarj olma yöntemim işte…
Ceyda Sevgi Ünal
|