Bir orman ve ormana gömülenler muhabbetiyle irkildim. Kim kimi tehdit ediyor? Nasıl edebiliyor? Bu cesareti nereden alıyor?
İlginç!
Aslında ilginç değil. Vazgeçtim… Beklenen sonuçlar mı acaba?
Hani bir ara eli sopalılar vardı. Sarmışlardı sokakları, caddeleri… Ali İsmail Korkmaz’ı döve döve öldürenler onlardı.
Şimdikiler ise onların kravatlı, isminin önüne unvan yapıştırılmış olanı. Hatta sözüm ona insan sağlığı için uğraşanları. Sakladıklarını, ağaçların diplerinden çıkarıp insanları öldürmekle tehdit ediyorlar…
Ne için?
Karşısındaki kendi fikirlerine uymuyor, düşüncelerini onaylamıyor diye…
Yazık ki ne yazık!
Hani istatistikler, eşlerine şiddet uygulayan erkeklerin yüksek oranda üniversite mezunu olduklarını gösteriyorlar ya; bir kez daha ispat edildi ki okumakla içinizde bulunan silahları susturamıyorsunuz. Değil ormana, cehennemin dibine bile gömseniz de aklınız onlarda kalıyor.
Yani sen bana uymazsan yok olursun demek bu…
Sonra Allah şunu şöyle yaratmış, bunu böyle yaratmış biz şifa bulalım diye söylenceler. Allah önce insanı yaratmış ama sen onu öldürmeye kalkıyorsun.
Burası Türkiye! Kimse, yok %50, yok ormandaki silahlar gibi martavallarla kimseyi korkutamaz. Korkutmaya da hiçbir şekilde hakkı yoktur.
Biz burada iki satır yazıyı bin kere tartıp öyle yazmak zorunluluğundayken birilerinin çıkıp alenen böyle saçma söylemlerde bulunmasına dur denilsin ama gerçekten “Dur!” denilsin artık.
Ormanların talan edildiğini biliyor, görüyoruz ama altlarındaki gömülerden haberdar olduğumuz iyi oldu. Ağaca önem veriyoruz deyip kestiklerinden çok ağaç diktiklerini söyleyenleri bir kez daha dinlediğimizde aklımıza her ağacın altında bir silah olup olmadığı gelecek artık.
Ama gelse de; biz doğayı, ağacı insanın kurtarıcısı olarak görmeye, bilmeye devam edeceğiz.
Yani o yüreklerin karaları, ağaçların yeşiline bulaştırılamayacak.
Oldu da 25 Haziran’da o Kaf Dağı, Kof Dağı oldu…
Ceyda Sevgi Ünal
|