Günlerdir yoğun bakım kapılarındayım. Güçlü olmaya çalışıyorum. İçeriye her girdiğimde, “Ben güçlüyüm, sen de güçlüsün babam,” diyorum. Zaten devamlı kendi kendime güçlü olduğumu tekrar ederim. Çevremde de hep “güçlü kadın” kanısı uyandırmışımdır.
Ta ki dün yoğun bakım ünitesine beş dakikalığına da olsa girmek için babamın adının okunmasını beklerken bir sedyede getirilen minicik bebeği görene kadar…
İşte orada koptum… Alt üst oldum. Gözyaşlarım, boğazıma oturan yumruk, başımın arkasına saplanan sancı…
Öyle minik, öyle korumasızdı ki…
Ben o bebeği bir kız bebek olarak algıladım. Sonra eve dönerken, biraz sakinleşince o bebeği niye kız olarak algıladığımı düşündüm. Belki de erkekti. Onun o bir başına sedyede kalmış, çaresiz, korumasız hali bana korumasız kızlarımızı, Eylül’ü, Leyla’yı anımsattı bir anda.
O yavrucaklar bebek değillerdi. Biri dört, biri sekiz yaşında masum birer kız çocuğuydular. Ama onların da en ufak bir güçleri yoktu canilere karşı koyacak. Hoş, o pisliklere kim karşı koyabilir ki? Büyük de olsalar o gözü dönmüş canilerin karşısında direnmeyi beceremezlerdi.
Ülkemizde gittikçe yaygınlaşan bu çocuk kaçırılmalarına, tecavüzlerine, cinayetlerine dur demek için daha ne bekleniyor?
Bunu önce bir vatandaş, sonra bir anne olarak soruyorum…
Öngörülen hadım çözüm mü? İdam çözüm mü?
Hadımın çözüm olacağını hiç sanmıyorum. Sorunun temelinde yatanlar, cinsel dürtülerin çok daha ötesinde bence.
İdama gelince; bu korkunç olayları duyunca ilk aklıma gelen benim de klasik söylemle “Bunları sallandıracaksın Taksim Meydanı’nda ibret-i alem için” olsa da yolda yürürken karıncalara dikkat eden biri olarak üzülmeye, daha mantıklı çözümler olduğunu düşünmeye başlıyorum.
Peki, gerçek çözüm ne? Duyarsızlıkla genişleyen bu ağda daha kaç çocuk katledilecek? Devlet düzeyinde ele alınacak bu konu için ivedi yaptırımlar gerekmiyor mu?
Ben, mahalle bakkalına gönderilen bir çocuk gördüğümde onu takip etmeye başladım. Devir bizim çocukken lay lay lom sokaklarda oynadığımız devir değil. O kadar huzursuzum yani. Şüpheciyim. Peki onların aileleri? Bu koşullarda evlatların gözlerin önünden ayrılmaması gerekiyor. Bu kız çocuk olsun, erkek çocuk olsun. Kötülük genellikle de en yakın çevreden geliyor. Çocuğu olanlar bunu hiçbir zaman akıllarından çıkarmamalı. Aynı önlemleri,
sanaldan çocuklarının fotoğraflarını paylaşan, hangi okulda okuduğuna dair bilgi veren aileler de almalı.
“Bir kereden bir şey olmaz. Altı yaşındaki kız çocuğu ile evlenilir.”
Biz bunları ve benzeri sözleri duyunca hayret edip karşı çıktık. Ama hasta bir zihin bu söylemleri dümdüz kabul eder. Daha ağzımızdan çıkana önlem alamamış bir ülkede işe yarar önlemler alınmasını beklemektense bazı arkadaşlarımın önerdiği gibi artık daha fazla vakit geçirmeden sivil toplum kuruluşlarında konu hakkında dayanışmaya gidilmeli, aileler, toplum bilinçlendirilmeli, suçlular, suça eğilimi olanlar için neler yapılması gerektiği irdelenmeli ve konu hakkında mücadeleyi bırakmamalı.
Bırakmamalı; yoksa bu sübyancı cehenneminde daha çok Eylül, daha çok Leyla yanacak gözüküyor.
Ceyda Sevgi Ünal
|