Acı ve hüzün dolu günlerimin 15 Temmuz’u içine alması acı ve hüznümü bir kat daha arttırdı.
Ölüm hayattaki en büyük gerçek. Yaşamın hay huyları arasında hiç ölmeyecekmişiz gibi hissediyoruz. Bazen bu his, bir cenaze arabası gördüğümüzde veya bir mezarlığın yakınından geçtiğimizde bizden uzaklaşsa da az sonra her zamanki halimize dönüp yolumuza devam ediyoruz.
Ta ki canınızdan can kopuncaya kadar. Gerçek o zaman bir tokat oluyor yüzünüze yüzünüze inen. Tozları havaya karışan toprak, üç beş kürekle birkaç saatliğine terk ettiği yerine geri dönerken yeni ev sahibinin üstünü temelli örteceğinin sizin kadar farkında oluyor.
Sonra bu acı bu kadar yakıyorsa insanı, o 15 Temmuz gecesi hiçbir şeyden haberi olmayan, boğazı kesilerek katledilen erlerin analarının, babalarının, yakınlarının acılarını düşünüyorsunuz. “Sus!” diyorsunuz yüreğinize, “Sus!” Yüreğiniz hissettiğiniz acı için susarken haksızlık için haykırmaktan kendini alamıyor. “Tamam, gerçek suçlular, bu işi tezgâhlayanlar cezalarını kat be kat çeksinler, çekmeliler ama o Mehmetçikler, o Mehmetçikler nasıl bir katliama kurban oldular? Kimin hakkı vardı onların boğazını kesmeye? Ve şimdi eli kolu serbest dolaşmaya? Hangi ana bu acıya, bu haksızlığa katlanabilir söyleyin?”
Halkın üstüne ateş açılmasına kimlerin emir verdiği, kimlerin ateş açtığı saptanıp cezalandırıldığı gibi ben bir ana olarak her ne kadar konu hakkında yasa çıkmış olsa da o Mehmetçiklerin katillerinin yargı önüne çıkarılmasını istiyorum.
O Mehmetçiklerin anaları belki susuyorlar ama ben susamıyorum Belki babalar o duyguları biraz daha hafif hissetseler de anaların ahları hiç bitmeyecek.
Şu acılı günlerimin başından beri yüreğimde, onların yüreği daha hızlı atıyor. Aynı şekilde tüm şehit analarının yüreği de. Bir de tabii ki o gece vefat eden diğer vatandaşlarımızın, oğullarımızın analarının, yakınlarının yürekleriyle birlikte.
Sabırları kar boran işleyemeyen kaya gibi olsun.
Ceyda Sevgi Ünal
|