Her bayram sızlandığım gibi sızlanmayacağım bu bayram. Yok, bayramları sevmem, şöyle oldu, böyle gitti çocukluğumda, gençliğimde diye…
Onları değiştirmek imkansız artık. Şöyle bir düşünsem hangi bayramı güzel geçirdim diye; 2013 yılındaki bir bayram evlatlarımla birlikte olduğum için öyle bir bayram olacaktı. Olacaktı diyorum; çünkü Ergenekon kumpası yüzünden verilen müebbet hapis cezası kararları o bayramımı da karartmıştı. Güzel bayramlar geçirseydim o bayramların özlemi de insanı huzursuz ederdi belki de… Bilemiyorum ama her bayram neredeyse orta yaşa kadar inen “Bizim zamanımızdaki bayramlar” muhabbetine bakılırsa durum ortada.
Bu bayrama gelirsek; gelmesek daha iyi aslında da… İnanın ne yazacağımı bilmiyorum. İçimde en ufak bir sevinç duymadığım için olacak herhalde. Özel hayatımdaki bazı güzellikler de olmasa yine somurtkan bir bayram olacak.
Okullar açılacak. Kışla aram olmadığı için benim için kışın başlangıcı sayılan eylülü sevmesem de okulların açıldığı ay olduğu için hep içimde bir kıpırtı olur. Sen ne seversin peki demeyin de bu arada. Ben doğayı severim, hayvanı severim ve insanı severim tabii ki…
Doğayı severken onu mahvederek içimi kan ağlatanları sevmem. Hayvanı severken ona zulüm edeni sevmem. Ve işte bu yüzden insanı severken insan gibi insanı severim. Doğaya, hayvanlara, insana saygılı insanları… Yüzüne gülüp de ardından konuşanları, suratına söyleyecek yüreği olmayanları sevmem.
E, beni de sevmeyen çok… Çünkü pat pat konuşurum. Ondandır bazı insanların kendileri için günlerimi harcasam da suratıma bakmamaları. Yine pat pat sorarım kendilerine. Kıvırırlar yok bir şey diye. Dediğim gibi yürek çok önemli. Keşke herkes açık yürekli olabilse…
Bunları yazdım diye narsist bir kişilik sanmazsınız umarım beni. Hani bayramdan yana sızlanmayacaktım ya topu insanlara attım o kadar…
Bazı insanların vefa denen duygunun varlığından haberleri bile yok. Bu demek değildir ki yapılan bir iyilik kafaya kakılırcasına karşılık beklensin. Ama kapından ayrılmayan biri, açık sözlü olduğun için ortadan yok olup bir de çevresini etkiliyorsa tabii ki bir burukluk olur insanda.
Bahsettiklerim özelden genele yayılan konular aslında. Yani çoğu insanın başına gelmiştir. İnsanoğlunun başına neler gelmiyor ki… Düşünüyorum da şu yaşa gelene kadar neler yaşamışım bir birey olarak. Neler yaşamışız toplum olarak. Bugün ise durum ortada. İnatla yükselen dolar bazlı bir yaşamın çarkında debelenip duruyoruz. Damacana su aldığım satıcı, yanında hediye olarak altı adet küçük su veriyordu. Geçenlerde “Abla artık veremeyeceğiz, kusura bakma, bizden değil, dolar yükseldi ya ondan,” demesin mi? Ardından da “Gör bak daha neler olacak?” diye eklemesin mi. Küçük sulardan olduğuma sinir olurken neyse ki ülkemizde insanların küçük sularını yaptıkları tuvaletin ücretinin artık 1 milyon değil de 1 lira olduğunu anımsayınca yüreğim ferahladı. 6 sıfırı atıp nasıl da kurtulduk değil mi? Dolar 6 lirayı geçmiş; olsun…
Ülkemizdeki gizli işsizlik başka bir boyutta. Anneme refakat edecek bir yardımcı aradım. Daha önce de babam için aradığımda olduğu gibi hepsi ya Özbek ya Türkmen. Bizden kimse aramadı. Bu iş sahaları ele mi geçmiş yoksa bizim vatandaş bu işi yapmak istemiyor mu? Oysa işsizlik tavan yapmış durumda ülkemizde. Bir de yıllardır atama bekleyen öğretmenler sorunu var ki eğitimin belini o konu da büküyor. Aynı şekilde devlet kurumlarında iki kişinin görevini bir kişinin yapmaya çalıştığını gözlemledim.
Toplu taşıtlarda sık sık duyduğum, bence ülkemize özgü olan telefon muhabbetleri vardır. Duyduğum zaman nedense bana hep gülme getiren, “Geliyoruz çay koy hemen,”, “Geliyorum çay demledin mi?” veya “Çayın yanına ne alayım?” gibi konuşmalar şimdiler de daha çok dolar üzerine yoğunlaştı. Çünkü o kadar hızlı bir çıkış var ki. Sabah, öğle, akşam değişiyor. Ama dünyadan bihaber yaşayanlar da çoğunlukta. Bindiğim taksinin sürücüsünün “Abla iyi ki dolarla işimiz yok,” demesi kadar trajikomik ne olabilir şu sıralar.
Evet, bir bayram daha geçireceğiz. Bir çalışma günümüzün bile boş geçmemesi gereken şu günlerde uzun süredir âdet olduğu üzere dokuz güne yayılan bir bayram. Bayram rehavetinin yanı sıra yine o sokaklarda koşturan danalar, ardındaki insanlar, herkesin ortasında, çoluk çocuğun gözleri önünde kurban kesmeler, caddelerin, denizlerin bile kırmızıya boyanması, fakir et yesin derken bu bayrama özel, fiyatları indirilen derin donduruculara etleri depolamalar, tabii ki trafik kazaları… Bayram sonrası dolar kaça yükselir o da bilinmez artık…
Sızlanmayacağım demiştim değil mi?
Gel de sızlanma…
Ceyda Sevgi Ünal
|