Son zamanlarda sindirim sistemimizin başı ve sonu ile sorunlar yaşayıp duruyoruz. Malum, şarbon konusu tüm hızıyla devam ediyor. Ve oldukça sinir bozuyor. Ne yiyeceğimizi şaşırdık. Gerçekten uzun yıllar ölmeyen, o nedenle saklanan hayvan postundan bile geçebilecek bir hastalıktan bahsediyoruz. Dışarıda et yemesek de bulaşma riski çok yüksek olduğundan bakterili et kesilen bıçağın diğer yiyeceklere sürülmediğini nereden bileceğiz? Aynı şey süt ve süt ürünlerinde de söz konusu. Tavuk yesek o başlı başına bir olay zaten. Kıpırdamadan kısa sürede ilaçla büyütülen tavuklar. Balık yesek ki her gün yenecek hali yok şarbonlu hayvanların itlaf edildikten sonra derin çukurlara gömülmek yerine denize döküldüğü gibi sözler ortalıkta dolaşıyor. Zaten şimdi şarbon var diye uzak durduğumuz etler de antibiyotik deposuydu.
Böyle bir kaosun içinde dört dönüyoruz. Nereye kadar belli değil... Çünkü dediğim gibi yok ettiğinizi sanıyorsunuz ama sinsi sinsi yaşayıp yıllar sonra bile hortlayan bir bakteriden… İstediğiniz kadar önlem alın. Bir kere girmiş ülkeye. Kasabımıza soracakmışız… Kasap ne yapsın? Hem canı tehlikede hem de geliri azaldı.
Biz de halk olarak cebimizde paramız olsa da istediğimizi yiyemeyeceğiz. Zaten her şeye öyle zam yapıldı ki. Belediyeye ait işletmelerde bile bir tosta 1,5 lira zam yapılmış. Elinize ne alsanız, aklınıza ne gelse zam yağmurundan nasibini almış görünüyor. Kurla ilgisi olsun olmasın fırsatçılar da zam yapıp duruyorlar bu arada. %25 zamla Ağustos ayı zam şampiyonlarından salça da bu gruba girenlerden örneğin. Bu arada elektrik ve doğalgaza yapılan çifte zammı da unutmayalım.
Başımızın boğazımızla bu kadar derde girdiği yetmiyormuş gibi bir de gerimizle sorunumuz var. Gün geçmiyor ki tuvalet kâğıdına zam yapılmasın. Ben alırken utanıyorum resmen. Kâğıtta tamamen ithalata bağımlıyız. Artık defter, kitaptan vazgeçtik…
Tuvalet kâğıdı yapmak için bile kâğıt parası bulamıyoruz dolar bu kadar yükselince. Düşünün… O yüzden de tuvalet kâğıdı fiyatları almış başını gitmiş. Zaten yerli malı diye bir şey de kalmadı ülkede. Litvanya’da yerli üretim etiketlerine bayraklarının resmini basmışlar. Bizde bunu deneyecek olsak… Bakliyata kadar ithal ediyoruz. Geçenlerde ithal pirinçten pilav yapan bir kadının nasıl çıldırdığına dair bir video izledim. Yapış yapış acayip bir madde oluştu tencerede. Ve bu pirinç, piyasayı ele geçiren büyük marketlerden birinde satılıyor. Sonucun öyle olmasına şaşırmadım. Çünkü daha önce o pirinçlerin sentetik bir maddeden yapılma aşamasını gösteren bir video izlemiştim. Hiçbir denetim yok! Aynı kurbanlık olarak getirilen hayvanlarda olduğu gibi…
Tuvalet kâğıdı konusuna dönecek olursak; benim çocukluğumda tuvaletlerde hemen musluğun yanında gerilmiş bir ip olurdu. O ipe evdeki birey sayısı kadar küçük bezler asılırdı. O bezlerin üstündeki minik işleme her bezde değişikti. Hani kişiler bezleri karıştırmasınlar diye. Tuvalet temizliği ki nasıl yapılıyordu hâlâ bilemiyorum işte o taharet bezleri kullanılırdı. Artık o bezler nasıl yıkanırdı temizlenirdi benim aklım ermiyor ama bu gidişle bir nostalji yaşayacağız tuvaletlerde anlaşıldı.
Neyse ki şarbon korkusuyla az yiyip az tuvalet ihtiyacı hissedeceğiz.
Çaresizliğin tesellisi böyle de olabiliyormuş demek ki…
Ceyda Sevgi Ünal
|