Orta ikinci sınıfın başlarındaydım. Türkçe öğretmenimiz Kemal Bey, okulumuzun en yaşlı öğretmeniydi. Birinci sınıfta da öğretmenimizdi. Not konusunda oldukça cimri olan öğretmenimiz, yüzü hiç gülmeyen derecede ciddi bir insandı. Bir dersimizde “Atatürk’ü neden seviyorsunuz?” konulu bir kompozisyon yazmamızı istemişti.
Ertesi ders notlarımız okunduğunda sınıfta bir kargaşadır başladı. Bunun sebebi, tüm arkadaşlarımın hayretle bana bakarken şaşkınlıklarını sözleri ve el kol hareketleriyle ifade etmeleriydi. Öğretmenimiz bu durumdan oldukça rahatsız olup “Bu sınıfı siz bu hale getirdiniz!” diye işaret parmağını bana yöneltti. Yıllardır kimsenin almadığı en yüksek notu almanın şaşkınlığı ve sevinci yanısıra bu suçlamayla yüzümün kıpkırmızı olduğunu hissetmiştim. Şimdi, o zamanlar suçlama diye nitelendirdiğim durumla aslında övünmem gerektiğini, öğretmenimin benden sınıfa yüksek sesle okumamı istediği “Atatürk’ü neden seviyorsunuz?” başlıklı kompozisyonumu kekelemeden, duraklamadan okuyabileceğimi düşünüyorum. Ama dediğim gibi daha on üç yaşımın başında bir çocuğum. Üstelik ömür boyu sürecek hassas bir karaktere sahip olan bir çocuk.
O kompozisyonumda ne yazmıştım, neler yazmıştım ki öğretmenimin hiç vermediği o en yüksek notu verebilmesini sağlamıştım. Anımsamıyorum ama kalemimden akan duygular tabii ki hâlâ yüreğimde aynı yoğunlukta. “Atatürk yurdumuzu düşmandan kurtardı,” diye klasik tümceler kurduğumu zannetmiyorum. Diğer arkadaşlarım da duygularını nasıl ifade etmiş olurlarsa olsun yüreklerinin büyük bir Atatürk sevgisiyle dolu olduğunu adım gibi biliyordum.
Bugünse adi insanların, adi davranışlarını çok sık okuyor, fotoğraflarını görüyoruz. Öğretmenim, “Atatürk’ü seviyor musunuz?” diye sormamıştı bize. “Neden seviyorsunuz?” diye sormuştu. Çünkü sevgimizden emindi. Bugün mantar gibi çoğalacak Atatürk düşmanları olacağını nereden bilebilirdi? Utanmazca yapılan hakaretler, kırılan Atatürk büstleri, olmadık yerlere atılan koskoca heykelleri yüreğimizi burup duruyor. Anıtkabir’de Atatürk’e nefretini kusan videolar çekecek kadar korkusuz insan(!)lar türetildi. O yetmiyor; öğretmen kılıklı bazı tipler, sınıflardaki Atatürk fotoğraflarına bile tahammül edemeyip öğrencilerin önünde Ata’mıza hakaret edebiliyor. Küçücük çocuklar, Atatürk düşmanı, Atatürk’ün ilke ve devrimlerine her yönden karşı yetiştiriliyor ve onlar da bunu tavırlarına o çocuk masumluklarıyla taşıyorlar.
Her ne kadar yüreği Atatürk sevgisiyle çarpan bir nesilden gelen insanlar olsak da bu adi davranışlar, bizi çok üzdüğü gibi umutsuzluk da yüklemek istiyor yüreğimize. Ama Atatürk’e kötü sözler söyleyen öğretmenine sınıfta karşı çıkıp “Bu sınıfa bir daha girmem!” diyen o güzel yürekli öğrencimiz gibi çocuklarımız var. “Atatürk üşümesin,” diye büstüne şapka giydirip boynuna atkı takan o miniğimiz var.
İyi ki varlar, hep olacak ve çoğalacaklar o evlatlar. O yüreğimize yerleşmek isteyen umutsuzluk da böylece her zaman teğet geçip gitmek zorunda kalacak. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve “tek” başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün adını, anısını hiçbir mahlûkun kirletemeye gücünün yetmeyeceğini bilerek…
Ruhun şad olsun Ata’m. Senin gibi bir değer, bu Dünya’ya bir daha gelmez.
Ceyda Sevgi Ünal
|