Yine bir Eylül geldi işte. Dünya Barış Günü ile çaldı kapımızı. Barış için ne söyleyebilirim; Ata’mın “Yurtta barış, cihanda barış,” ilkesini anımsatmaktan başka. Ülkemizin hali malum, dünya deseniz kaynayan bir kazan. Barış sadece çocuklarımıza verdiğimiz isimden öteye geçemiyor bu yüzden. Özlem duyduğumuz, güvercin, zeytin dalı resimleriyle avunduğumuz kavram barış. İçinde bulunduğumuz koşullarda ne ülkemiz için ne de dünya için barış ufukta bile görünmüyor ne yazık ki.
Ben yine gelen Eylül’e döneyim en iyisi. Yaz çocuğu olarak kışla aram yoktur. Yaşım ilerledikçe biraz ısınır gibi oldum kışa birkaç yıldır ama bu yıl ve bundan sonra biraz zor. Hele “ısınma” sözcüğünü ağzıma alamayacağız. Baksanıza doğalgaza bir ay içinde %32.25 zam yapıldı. Nasıl geçecek bu kış? Emeklilere yapılan %4 zam ile mi? Ya da bayramlarda verilen biner lira ile mi? Tabii bu zamlar sadece doğalgaza yapılmadı. Elektrik, su gibi en hayati kullanım alanlarında görüyoruz zamları. Malum bizde enflasyon oranları günlük hayatta neredeyse hiç kullanılmayan eşyalar üzerinden hesaplandığı için birilerine göre hiç sıkıntı yok. Ortalık güllük gülistanlık…
Eylül, okulların da açıldığı, okul ihtiyaçlarının karşılanması gerektiği zorlu bir ay. Marketlere yığılmış çantalar, suluklar, beslenme çantaları, defterler, kalemler ışıl ışıl görünümleri ile insanları çekse ki beni çekiyor baktığınız zaman ucuz olanların hiç de kaliteli olmadığını, hatta sağlığı tehdit edecek malzeme içerdiklerini zaten hemen görünüşlerinden anlıyoruz. Yani işin bir de o tarafı var. Birkaç çocuğu öğrenci olan vatandaş da ne yapsın eli mahkûm onlardan alıyor. E, beslenme çantasına ne koyacak? Piyasayı ele geçirmiş birkaç marketin üç kuruşa sattığı bol kanserojen katkılı kek gibi ıvır zıvırlarla dolduracak. O annelerin çocuklarının beslenme çantalarını bunlarla kasıla kasıla doldurmasına çok üzülüyorum. Daha şimdiden çocukların karşı karşıya kaldıkları duruma bakın. Alacağı eğitim de şüpheli. Dört işlem yapamayan 8. sınıf öğrencileri var.
Eylül deyince havaların artık soğumaya başladığı, günlerin kısaldığı zamanlara adım atılmış olur yavaş yavaş. Evin içini ısıtamayacağımız anlaşıldı ama dışarıda da soğuktan korunmak gerek. Onlar da ayrı masraf. Bunun üşütüp bir de hasta olması var. Özetle; para, para, para…
Rahmetli babam “Kış ayları dert ayları,” derdi. İçinde bulunduğumuz zamlı koşullarda tam dert olacak artık… Kış aylarının başlangıcı bu hüzünlü aya bir sitem de ben edeyim izninizle.
EYLÜLE SİTEM
kaç yaprak kurudu senin uğruna
kaç kalp kırıldı rüzgârının peşi sıra
esme dedim sana
daldan kopacak
ha düştü ha düşecek yaprak
senin ayrılık acısı nedir haberin yok belli
korkaksın sen korkak
iki sarı bir kahverengiye yetti gücün değil mi
sen bir de Alpay'dan şımardın
ne de olsa uğruna şarkı yazılan aylardansın
sarı tuvaller şehri ressamı seni
dağınık anılar silsilesi
hüzne ev sahipliği yapmakla susturamazsın dilimi
ağırlamak zordur sevda vurgunu yemiş bu yüreğimi
ne yana dönsem görürüm kendimi
pardösümün yakalarını kaldırma mevsimi
mahzun başım önümde
sarı konfetiler yağdırıyorsun üzerime
omuzlarım taşır mı sanıyorsun onca ağırlığı
anlayamadın değil mi kalbim ne kadar yaralı
küstüm çiçeği bakışlı
ver bakalım hüznü damarlı damarlı
korkuyorum söylemeye
sanki ben de biraz seviyor muyum seni ne
duyunca sakın yüklenme üstüme
ikinci baharı göremedim diye
hadi sen de vur çekinme
sonbaharı ele üstüme üstüme
alışkınım ben çile çekmeye
Ceyda Sevgi Ünal
|