Hastanedeydim. Yapılacak işlem için randevu almak üzere bir kapıyı çalmıştım. Yanıt veren olmadı. Beklerken ayağımın altındaki ince paspasın üstünde sağa sola gitmeye başladım birkaç saniye. O açılmayan kapı da aynı doğrultuda gidip gelip gıcırdadı. İçeriden koşarak üç görevli çıktı. Meğer içeride benimle ilgilenecek insanlar varmış. Ama deprem onlarla ilgilenince varlıklarından haberdar olduk.
Herkes birbirine baktı o an. O eski binada kendimizi kurbanlık koyun gibi hissettiğimiz ne kadar belliydi. Sonra kapılara yönelmeler başladı. Bu arada hastanede her zaman duyulması gereken ama hemen hemen hiç duyulmayan hastalar arası “Geçmiş olsun,” dilekleri havalarda uçuşuyordu. Tabii eller telefon tuşlarında, telefonlar kulaklarda. Ama tık yok!
Öğrendik ki altı şiddetine yakınmış deprem. Az değil. Zaten sallantı da az değildi. Sadece süresi azdı. O şiddette devam ettiğini düşünemiyor bile insan. 1999 depreminde İstanbul’da değildim. Yaşamadığım için ne söylesem yetersiz ama birkaç ay sonra ardından gelen deprem, şiddeti onun kadar olmasa da korkutucuydu.
Üzerinden onca yıl geçmesine rağmen deprem konusunda hiçbir önlem alınmadan hasbelkader bekleniyor. Geçenlerde dairemin elektriğini üstüne almak için mecburi DASK yaptırdım. Minicik dairem için yüz on lira ödedim. Bence ödediğim verginin ve bundan önce ödenenlerin bir önemi yok. O olmasını hiç istemediğimiz ama sürüklendiğimiz deprem gerçekleştiğinde ödenecek sigortayı alacak kişiler hayatta olmayacaklar. Bu bir gerçek bu İstanbul koşullarında. Yeni yapılar bile riskli.
Hiç unutmuyorum; 99 depreminden sonra üzerindeki çatlaklar gözümüze girecek kadar derin olan yapılar, güçlendirme adı altında bir kandırmaca ile üstleri örtülerek yaşamlarına devam ettiler. İçinde barınanların yaşamlarını ipotek ederek. Olası büyük depremde ilk yıkılacak binalar onlardır işte. Sonrası…
GSM operatörlerinin daha böyle bir depremde susması neyle izah edilebilir? Halkı çaresizlik içinde bırakmak, o korkuyla yakınlarına ulaşamamanın kıvranmasını yaşamak kadar kötü bir şey yok. Hani WhatsaApp olmasa yanmışız demek ki.
Nereden baksanız İstanbul’un tutulacak yeri yok. Toplanma alanlarının AVM’lere peşkeş çekildiği bir şehir İstanbul. Bu saatten sonra İmamoğlu’nun çabasıyla bu konu üzerine yoğun çalışmalar yapılacak. Ama hâlâ dünkü depremden ders almamış, ölümün bir saniye ötede olduğunu anlamamış iftiracılar, devam eden iftiralarına yenilerini eklemek için kanallarında garip sözlerle deprem görüntüleri sunup İmamoğlu’nu bu depremden bile sorumlu tutma yolundalar. Pes yani!
Her konuda köstek olanlar bari bu konuda destek olmalılar. Hiç kimse depremden zarar görmeyeceğini sanmasın. İnsanı mutlaka bir yerinden vurur deprem denen…
Onun için sallanmayı bırakıp sallantıyı önleyemesek de sonuçlarını hafifletecek ivedi çözümleri hem birey olarak hem toplumca yaratmalıyız.
Aslında yapılacak, uygulanacak şeyler belli ama herkesin üstüne ölü toprağı serpilmiş sanki.
Hadi sallanmayalım.
Ceyda Sevgi Ünal
|