Bu benim Efece Haber Gazetesi’ndeki ilk yazım. Heyecanlıyım, gururluyum, mutluyum. Hani ortaya karışık diye bir tabir vardır ya. Aynen o vaziyetteyim. Seviniyorum sizlerle beraber olacağım bundan sonra diye. Bir yandan da bir ürkeklik yok değil hani. Ürkekliğimin sebebi gazetemizin ağır yazar kadrosu ve okur sayısının yoğun olması; ama hamama giren terler derler. Üstüme aldığım görevi layıkıyla yapacağıma eminim. Yazılarım bazı web sitelerinde ve dergilerde periyodik olarak yayımlanıyor. Hikaye yazıyorum aslında, denemelerim de var.
.
Bir gün Ergül İlter Hanım’a rastladım bir sosyal paylaşım sitesinde. Takip ettim kendisini, bir de baktım; Efece Haber Gazetesi’ndeyim. Hayran kaldım. Bayağı bir vakit geçirdim. Sayfa sayfa dolaştım, köşe yazılarını, şiirleri okudum. Günlük haberlerin dışında sanat haberlerine de verilen önem gözümden kaçmadı. Okurların olumlu yorumları da benim düşüncelerimi onayladı. Sevgi, sen burada yazmalısın dedim. Sonrası buradayım işte, sizinleyim; ama şimdi düşünüyorum da beni Efece Haber Gazetesi’ne esas çeken neydi biliyor musunuz? Atatürk soluğuydu. Ben açtığım an onu duydum gazetemizde. Öylesine değildi bu Atatürk ve onun ilkelerine olan bağlılık. Samimi ve içtendi. Ve bu samimiyet ve içtenlik benim hasretimdir. Ayrıca ben burada kocaman bir aile buldum. Doğum günü kutlamaları, geçmiş olsun dilekleri, taziyeler. Bunlar insanlar için ne kadar önemlidir. Acıyı ve sevinci paylaşmak… Açıkçası ruhsuz bir yerde yazmak istemem. Yazı yazarken başımı dayayabileceğimi de gördüm, o güveni hissettim.
Ben hikaye ve deneme yazarım dedim; ama Efece Haber Gazetesi’nde bulduğum siyaset ortamını da değerlendireceğim. Aslında bu memlekette yazmak için konu bulmak hiç de zor değil. Olaylar silsilesi içindeyiz. Sayıları çok fazla olan yanlış kararlar, onların doğurduğu sonuçlar ki bazıları bildiğiniz üzere savaşın kıyısına kadar götürebiliyor, zamlar, şiddet(özellikle kadınlara), düşüncesiz davranışlar ki vaktiyle Saddam’dan korkup kaçanın önünde bir eğilmediğimiz kaldı… Saymaya kalksam sayfa dolar. Konu çok; ama Efece Haber Gazetesi’nde yazıyor olmanın sorumluluğunu da taşımak lazım.
.
Söylemeden geçemeyeceğim, bu haberler içinde beni en çok yaralayan da şehit haberleri… Üç erkek evlat annesi olmanın verdiği hassasiyete yükleyeceğim bunu; ama bence bu benim Türk olmamla ilgili. Ben Türküm, Türk doğdum, Türk öleceğim. Ve buna bayrağımın rengini taşıyan damarımdaki kanım kadar eminim.
Şehitlik en yüksek makam. Mekanları cennet mutlaka. Çanakkale’ de bir adım ötede öleceğini bilen Mehmetçiğin gözü açık gitmedi; ama ya üç-beş otobüse doldurulan iki yüz askerden dokuz Mehmetçiğimin gözleri… Ayrıca yetmiş yaralı...
.
Yahu bu annesinin canları turistik geziye mi çıkıyor? İzin sonrası dönüşmüş. Nasıl böyle bir yolculuk yaptırılabilir? Yemeyip yedirdiğin, giymeyip giydirdiğin, tırnağına zarar gelse üzüldüğün evladın hiçbir önlem alınmadan ve silahsız bir vaziyette yollarda… Mehmetçiğin pusuya düştüğünü anladığı anı gözünüzün önüne getirebiliyor musunuz? Elleri silahının tetiğini nasıl aramıştır o yiğitlerin.
.
Bingöl’deki bu olay Eylül ayının haberi. Yani gazetecilik tabiriyle bayat haber. Keşke bayat olarak kalsa; ama maalesef her gün şehit haberi geliyor. Bu haberden birkaç gün önce de cephanelikte patlama olmuş, yirmi beş şehit vermiştik Afyonkarahisar’da. Üstelik gecenin bilmem kaçında yapılan sayım sırasında oldu bu olay. Soru işareti üzerine soru işareti. Bu son mu oldu? Hayır, devam ediyor. İnsanın ciğerine işliyor bu şehit haberleri ciğerine. Her zaman taze onun için de.
Değerli bir arkadaşım hüzünden uzak yazılar yazmam temennisinden bulundu; ama ben kalemi elime alınca yine dayanamadım işte. İlk yazıda suya sabuna dokunmayacaktım aslında. Yüreğimin yangısına yenik düştüm. Hayat lay lay lom değil maalesef. Benim mizah yönü ağır olan yazılarımı da okuyacaksınız ileriki zamanlarda. Bu şartlarda mizah gerekli çünkü. Milletçe yorgunuz. Nasıl olmayalım ki… Üzüntü, endişe, korku, nefret, sinir harbi, her an bir kötü haber duyar mıyım huzursuzluğu, belirsiz yarınların düşüncesi… Aslında bu yorgunluk da değil yorgunluk ötesi bir şey, adlandırılması zor bir dönemden geçiyoruz… Türk milleti neler atlatmadı ki; elbette bu günlerde geçecek. Yeter ki bilinçli bir vatandaş olalım.
Öncelikle bu güzel gazetede yazmama vesile olan Ergül İlter Hanım’a teşekkür ediyorum. Zarif hanımefendi Harika Ören Hanım’a özellikle teşekkür ediyorum. Yahya Efe Bey’e bana gösterdiği ilgi ve güvenden dolayı minnettarım. Kendisinin samimiyet ve içtenliğine hayran kaldım açıkçası. Teşekkürler Yahya Bey. Teşekkürler dostlar… Hoş geldim. Hoş buldum.
|