- Sus ağlamayı kes artık, bıktım ya. Geberesice! Yüzünü görünce zaten o geceyi hatırlıyorum hep.
.
Gülşah, nefretini gözlerinde saklayamıyordu artık.
.
- Surata bak! Aynı herifin suratı. Bari bana benzeseydin.
Zihninde beslediklerini ağzından çıkarmıştı işte. Duymuş mudur diye sağına soluna baktı, kaynanasının komşuya gittiğini bile bile. Dört sene... Dalından koparılmış olarak geçen yıllar... Gönülsüz birleşmeler… Islanan yastıklar…
.
- İyi davransaydı bana sevebilir miydim onu acaba? Fırsat mı verdi?
.
Köydeki erkeklerin çoğunun "baştan işi sıkı tutacaksın" düsturu yüzünden ilk koca dayağını gerdek gecesi tatmıştı
.
- Bak! Sağlık ocağına gideceğimi bildiği halde gezmeye gitti herifin anası. Bunlar birbirinden beter.
.
İstemeden yaptığı ev işlerini silkeledi ellerinden öğleye kadar.
.
- Neden sabahtan gelmedin Gülşah?
.
- Çocukla gelmek istemedim, kaynana evde yoktu da.
.
- Senin canın bayağı sıkkın bugün anlaşılan; yüzünden düşen bin parça. Şimdi bir iki hasta gelir; kendi derdini unutursun. Yanımda kal, gör bak ne dertleri var köylünün.
.
- Sen de olmasan ben ne yapardım Selma doktor? Bu köy yerinde kiminle konuşurdum?
.
Biraz sonra muayene odasına giren uzun boylu, zayıf, sarışın, mavi gözlü adama ikisi de hayretle bakakaldılar.
.
- Merhaba, ben Almanım, Türkçe bilmiyorum.
.
Gülşah,bu sesle kendini Almanya uçağında buldu; yılların gerisinde. Babası onları nihayet yanına aldırıyordu. Hostesin "inişe geçiyoruz" anonsuyla başladı Avrupa hayali.
.
- Niye hiç konuşmuyor bizim kız öğretmen hanım? Diye kırık dökük Almancasıyla soran omuzları çökmüş baba, aldığı cevapla rahatladı.
- Merak etmeyin şimdi o depoluyor zihnine, seneye bülbül olur.
.
Bülbül olmuştu ama "ah vatanım" dememişti.
.
- Kız, sen nasıl bunu yaptırırsın? Baban akşama görünce seni yaşatmaz. Saçının yarısını kırmızı yaptın. "Hadi" dedik. Ta bilmem nerende etek giyiyorsun onu da kabullendik, olmadı sırtına iki melek kanadı dövdürdün "ya sabır" dedik; ama bu diline yaptırdığın demir leblebi gibi şey, bardağı taşırır bilesin. Dilini kopartmazsa baban; ben de insan değilim.
Gülşah, Almancasıyla, derdini anlatamayan adamın can simidi olurken gönlüne güven yüklenmiş; ama eskiden kalma yırtıkların kelimeler arasında canını acıtmasına engel olamamıştı. Selma doktor ilaçları yazarken, gördüğü en acı reçete gözünün önüne geldi Elma'nın. Annesinin tüm vücudunu saran melun. Kırklarındaki annesi; aynada altmış yaşında. Bir pundunu bekliyor ölüm sessizce. Geceler ağrıya teslim, canhıraş bağırışlara gebe. Enjeksiyonla başa çıkılan geçici çözümler. Belli sona adım adım yaklaşım.
.
"Adamın üzerindeki parka Almanya' da benim de alışveriş ettiğim o meşhur yerden kesin.
.
Anlarım bu işlerden. Az mı yırttı babam oradan aldıklarımı çatır çatır. Yok, memem görünüyormuş, yok oramı mı göstermek istiyormuşum" diye.
.
- Sen benim başımı belaya sokacaksın bir gün kız; elimden bir kaza çıkmadan evlendireceğim seni. Geçen yaz köyde sözünü verdim zaten.
.
Gülşah'ın duyduğu bu cümlelerle, çok sevdiği alman pastası boğazında kalmıştı, biraz sonra döneceği evde yutamadığı her lokma gibi. "Nuh dedi peygamber demedi" babası. Memlekette girdiği gelin odası sıyırdı aldı onu Almanya rüyasından.
.
Gülşah ile Elman, konuşmaya dalarak muayene odasından çıktıklarını kendilerini meraklı bakışların ortasında bulunca anladılar. Bekleme odasının hastalık sinmiş sandalyeleri üzerinde oturanların bakışları… Her biri yoksulluğa tescilli kıyafetlerle… "Fakirdik, bir ekmeği nasıl alacağımızı düşünürdü babam. Hele annemin hastalığından sonra tamamen bittik. Şansım varmış ki ben kurtardım kendimi" dedi Elman. Gayri ihtiyarı ağzından çıkan bu cümlelerle vicdanına "zorundaydım, mecburdum" mesajını yolladığını fark ederek.
.
- Sahi, ne iş yapıyorsun?
.
Kırmızı bir dalga geçiverdi Elma'nın yüzünden.
- Gazeteciyim ben. Nereye git derse oraya giderim. Aslında şehirde otelde kalıyorum. Bir müddet buradayım.
.
"Yarın kuytu bir yerde buluşalım" dedi Gülşah soracaklarının taşkınlığı ile. Eve döndüğünde oğlunun mis kokusunu duydu ilk kez. Kaynanasının iğnelerine kalınlaştı ruhu. Kocasına dönmedi sırtını o gece.
.
- Bunlar senin için.
.
Birkaç papatya el değiştirdi parmakların temasıyla. İlk kez bir erkekten çiçek almamın heyecanı yüzümden belli oluyor mu acaba? diye düşündü Gülşah. Dakikalar yetmedi onlara. Saatlere dönüştü zaman.
.
“Yarın tekrar” dediler birbirlerine. Yarınlarla yarınlar birleşti. Tüm kır çiçekleri sırayla resmigeçit yaptı kadının kucağında,
En son kırmızı bir gül taktı kulağına Gülşah'ın Elman. Mavi ve siyahı gözlerinde kaynaştırdılar. Genç kadın, hayatının dayanılmazlığını paylaştı adamın sarı kirpiklerinde. Dudaklarında buldu şefkati. Belini saran kollarının sıcaklığında hissetti kadınlığını. Birbirlerinin vazgeçilmeziydi artık onlar.
O akşam her zamanki mesajlardan aldı Elman uzaklardan. Yarın terör örgütünün yapacağı olaylarda provokatörlük yapacağı yeri bildiriliyordu.
.
Uykunun ziyaret etmediği otel odasından çıktı. Kararlıydı. Buluşma yerine kadar teraziledi söyleyeceklerini.
.
Gerçek tokat olmadı Gülşah'ın yüzüne; dün öğrendiği şeyden sonra… "Hayatta neler olabiliyorlar"la dolu geçirdiği bir gecenin ardından…
.
- Madem pişmansın bir daha yapmayacaksın; demek ki hatanı anlamışsın diyebildi.
.
Elman'ın kimsenin onları bulamayacağı bir ülkeye kaçma teklifine hiç düşünmeden cevap verdi.
.
Bir ay sonra İsviçre uçağında sevdiği adamın omzuna yaslanmış dua ediyordu: "bıraktığım çocuğum ile karnımdaki aynı adamdan olmasın Allah’ım".
|