Hani bazen asansörde kalırsınız, zınk der duruverir kat arasında. Uçaktasınızdır hava boşluğuna düşer uçak. İçiniz bir hop ediverir. Küçük örnekler verdim aslında. Ne yaparız böyle durumlarda? İçimizden en inançsızı bile dua etmeye başlar. Hatta "bir kurtulayım sadaka vereceğim" gibi sözlerle.
Hastalanırız veya bir yakınımız hastalanır. Yataklar diken olur. Belki de hastanede tedavi görmek gerekir. Yatarsınız gözleriniz kapıda. O doktor gelir, bu gider. Sizin esas beklediğiniz ziyaretçidir oysa. Hastanede yatanlar bilirler; refakatçileri de. Onlar için iki ayrı dünya vardır. Hastane ve özlem duydukları dışarısı. Yine dualara sarılıp yalvarırız kurtulalım bu durumdan diye.
Allah geçinden versin bir yakınımızı kaybetsek defin için gittiğimiz mezarlıkta aklımız başımıza gelir. Bu dünyanın boş olduğunu, iki metre bezle son bulduğunu, kimsenin bir şey götüremeyeceğini, dünya hırslarımızın ruhumuzu nasıl tarumar ettiğini anlarız. O günden sonra yaşamı daha değerli kılmaya karar veririz. Ta ki mezarlıktan çıkıp trafik karmaşasına girene dek.
Sonra yaşamın çarklarına takılıp gideriz.
Unuturuz biz insanlar. Yaşadığımız kötü günleri, durumları. Biraz düze çıkalım o yalvar yakar dua eden biz değilizdir sanki. Bir umursamazlık, bir mağrurluk gelir yapışır yakamıza. Ne zaman yine kötü bir durumla karşılaşırız başlarız tekrar dua üstüne duaya. İstisnalar vardır ama genelde insanın tabiatı budur diye düşünüyorum.
Ne yani yatıp kalkıp dua mı edelim denebilir. Sadece bilelim ki; iyi günler yoktur kötü günler de vardır. Önemli olan kötü günlerde hatırlamak değil; iyi günde de anmaktır Allah'ı.
"İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aşanlara, yapmakta olduğu şeyler, böylece süslenmiş gösterilmiştir." (Yunus suresi 12. ayet)
|