Denizden babam çıksa yerim diyerek denize bu kadar güvenen insanoğlundan bazılarının yani insanlıktan nasip alamamışların eserlerini (!) gördükçe insan olduğumdan utanacağım geliyor.
Balık, gelecek nesillerin fotoğraflarda tanıyacağı duruma getirilmek isteniyor. Maşallah şimdi de altmış yıllık Et ve Balık Kurumu'nun ismi Et ve Süt Kurumu şeklinde değiştirilerek yangına körükle gidiliyor. Bırakın bari ismiyle yaşasın mübarek.
Zamansız ve kaçak avlanmanın, trol ve dreç avcılığının denizleri küstüreceği malum. Balıkçılık gibi zorlu, eli öpülecek bir mesleği bu duruma getirenler, her meslekteki çıbanbaşları gibi bu meslekte de kol geziyorlar. Yasaklar onlar için değil sanki. Çiğnenmek için konmuştur yasaklar fikri ile hareket ediyorlar.
Kızartma yapmak için onlarca kez kullanılan kanser üreticisi atık yağlar, özellikle sahilde bulunan restoranlar tarafından direkt olarak, sahilde bulunmayanlar tarafından da evye yoluyla denize yollanıyor. Atık suların %90 ı arıtılmadığı için bazı belediyeler, toplanan atık yağlar karşılığı, belli bir oranda kullanılacak yağ vererek bu insafsız tutumun önüne geçebilmeye çalışıyorlar.
Ayrıca deniz kirliliğinin %10 una gemiler sebep oluyormuş. Bir gün boğaz gezisindeyim. Facebook'tan tanığım bir gazeteci –kendisi bir kanalda ciddi bir program yapmaktadır- de geziye katıldı. Yerine oturduğunda ilk yaptığı şey, elindeki nesnenin ambalajını çıkarıp denize atmak oldu. Ağzım açık kalakaldım. Bu da bana "hangi meslekten olursan ol önce insan ol" lafının doğruluğunu ispatladı.
Ailelere ve öğretmenlere çok iş düşüyor bu konuda. Çocuklarımıza sokakları ve denizi temiz tutma bilincini aşılamalıyız ki bilmem kaç okul bitirseler de "boş insan" olmasınlar. Bu arada sokakların temizliği başlı başına bir konu. Onu şimdilik hiç açmıyorum.
Bazen çevre gönüllüleri denizden atık toplama çalışmaları yaparlar. Görürüz neler çıkarttıklarını da hayrete düşeriz. Sanki otobüslerde unutulanları İETT satışa çıkarmıştır. Her atılan nesne denizdeki canlılar için bir zehirdir, bir kapandır. Bunu unutmayalım.
Yazık günah! Elimizi vicdanımıza koyalım bir. Zaten memleketin hali malum. Başta Kaz Dağları olmak üzere altın aramak için altı üstüne getirilen tabiat harikalarına mı yanalım yoksa HES lerin yaratacağı sonuçlara mı?
Keşke doğa sadece bunları yapanlara ve izin verenlere sorabilse hesabını ama kurunun yanında yanan yaş olarak hepimiz ve gelecek nesiller de bundan son derece etkileneceğiz.
Dostoyevski'nin şu sözü durumu ne kadar güzel özetliyor bize.
"Tabiata karşı işlenen bir suçun intikamı, insan adaletinden daha zorlu olur."
|