Günlerden Cumartesi. Tünel'den Taksim'e doğru yürüdüm İstanbul'da.
İstiklal Caddesi… Ne zamandır gitmiyordum. İnsan seli… Bütün pasajlar, mağazalar, yiyecek satan dükkanlar, aynı cadde gibi hınca hınç doluydu. Kasalarda kuyruk vardı hep. Gözlerini bile görmek için uğraşı verdiğim bir sürü peçeli kadınlar, bu kalabalığın belli bir yüzdesini oluşturuyordu.
Herkes el ele kol kola, mutlu mesut yürüyüp duruyordu. Bense sanki bir boşlukta yaşıyordum. Nereye baksam gözümün önüne gezi olaylarından sahneler geliyordu. Oraya giderken etkileneceğimi biliyordum ama böyle olacağımı hiç tahmin etmemiştim. Şurası mıydı acaba o birbirlerine sokulmuş üç kişinin üzerlerine biber gazı boca edildiği yer?
Yeryüzü sofrası nereye kadardı? Toma en son nerede durmuştu? Aa, bak gazete ve kanalın olduğu ara. Bu kadar dar mıydı bu sokak? Bu kadar yüksek miydi duvarlar? Nasıl dayandı o insanlar? Alelacele yazılan "öleceğiz burada" iletilerinin atıldığı sokaklardan biri de bu muydu? "Tünel'de kapana sıkıştık" diye arkadaşım tarafından telefonuma gelen mesajı yeniden gördü gözlerim bir an.
Şimdi insanların yayıla yayıla oturdukları şu yerlerden bazıları kendilerine sığınanlara nasıl kapılarını kapatmıştı. Yanımdan geçenlerin sesleri sanki gözaltına alınanların isimlerini haykırması gibi kulaklarıma çarpıyordu. Şu yerdeki izler sürüklenerek götürülenlerden kalanlar mıydı? Genzim niye bu kadar yanmaya başladı? Eli sopalılar şu sokakta mı indirdiler ellerindekileri kafalara kafalara. Gaz fişeklerinin isabet ettiği kafalar neredeydi şimdi? Ya tek gözle kalanlar?
Adını tahmin edeceğiniz bir kokoreççiden gelen koku açlığımı hatırlattı bana. Bir çeyrek söyledim. Baktım adam basıyor acıyı içine. Utancımdan yiyemem midem rahatsız diyemedim; o sokakta yenen biber gazlarını hatırlayınca.
Gazsız boğdu beni İstiklal. Adımlarımı sıklaştırıp Taksim'e çıktım. Çıkmaz olaydım. Millet Atatürk heykelinin çevresine yayılmış oturuyordu. Gezi Parkı tarafına baktım. Orada da insanlar oturuyorlardı. Asayiş berkemaldı. Aç-kapa günleri geride kalmıştı yani. İnsanlar mutlu gözüküyorlardı. Belli ki bir ben mutsuzdum. Göz gözü görmeyen gazlı meydan anıları hafızamdan fırladı birer birer. Üzerime üzerime gelen TOMAlar vardı sanki. Bir siren sesiyle kendime geldiğimde terden sırılsıklam olduğumu hissettim. Gerçekten bir polis arabası üzerime geliyordu. Olduğum yerde kalakaldım. Son anda sıyırdı geçti araba. Ne çok fobiler edinmişim meğerse. Şu anda "yazık kadına" dediğinizi duyuyorum. İyi kötü bir şeyler yazıyordu. Zavallının kafası gitmiş diye de ilave edebilirsiniz; kızmam inanın.
Ben böyleyim işte; kimse olayların etkisini öyle çabuk üzerimden atacağımı zannetmesin. Aylarca, yıllarca sürer. Hem çıkmak isteyen kim ki içinde bulunduğum halet-i ruhiyeden. Ruhum gezide kaldı. Gezi zekalıyım ben artık. Şükür ki gri zekalı değilim. Koca bir yaz geçti gitti. "Havalar soğuk olsaydı bu eylemleri yapamazlardı" diyenlerin sesleri kulaklarımda…
Bir yandan Alpay'ı dinliyorum hiç durmadan… Dilimden hiç düşmüyor…
EYLÜLDE GEL…
Sevgi ÜNAL
|