Bu sabah aldığım acı haberle, elim kendiliğinden gitti klavyenin tuşlarına. Şöyle bir düşündüm kendi kardeşimi. Onun yokluğunu… Kahroldum. Kahroldum ama yaşayan bilir diye boşuna dememişler. Düşüncesi bile zorken; onu yaşamanın acısı herhalde kelimelere sığmaz. Hele aranızda yaş farkı olunca… Allah sabrını verirmiş. Tek dayanağımız o değil mi; bu acılar insanın başına gelince.
Aynı evin havasını paylaşırsınız yıllarca onunla. Aynı gelenek, göreneklerle büyürsünüz birlikte. Sırası gelir aynı pilava kaşık sallarsınız. Aynı bardaktan su içersiniz. Kardeş öyle bir şeydir ki; canından can, kanından kandır. Eline bir kıymık batsın istemez insan. Ne kadar itişseniz kakışsanız sırası gelip küsseniz de et tırnaktan ayrılamaz her zaman. Size karşı çıkanlar mı var hemen yanınızda bulursunuz kardeşinizi. Yani hep birbirine muhtaçtır kardeşler. Maddi olarak bahsetmiyorum tabii ki. Bir nefes olarak bile yeter onlar.
Nefes deyince aklıma gelen; ömür dediğimiz şeyin sayılı nefesler olduğu. Bir nefesle doğup bir nefesle ölmüyor muyuz? Bize verilmiş sayıyı şöyle veya böyle kullanarak. Mühim olan bunun bilincinde olmak değil mi?
Biz çok didişirdik kardeşimle. Aramızda üç buçuk yaş var onunla ama erkek gibi kuvvetliydi. Saçlarımdan bir yakalardı beni. Bir de benden habersiz kıyafetlerimi giyerdi lisedeyken. Akşam bir bakarım; üstünde. Al sana bir kavga… Sonra yıllar geçti. İkimiz de hayatta ne kavgalara karıştık ayrı ayrı kulvarlarda. Ama o engelli kulvarlar, bizim yüreklerimizi daha çok yakınlaştırdı. Zamanla küçüklüğümüzden "daha kardeş olduk" birbirimizle
Herkesin kardeşleriyle olan çocukluk anıları vardır. Babam, rahmetli amcam ve rahmetli halamla olan küçüklük anılarını sık sık tekrarlar. Bizler de film şeridi gibi kafamızdan geçiririz o anları. Belki onlarca kez dinlemişizdir ama ne babam bıkar anlatmaktan ne biz bıkarız dinlemekten.
Hele insanlar kardeşlerini yitirince… Anılar ne kıymetli olur; babamdan gördüğüm kadarıyla biraz olsun tahmin edebiliyorum bunu.
Babam seksen beş yaşında. Amcam birkaç ay önce vefat etti. Ve biz hala babama amcamın öldüğünü söyleyemiyoruz. İki bayram geçti üstünden. "Birader beni arardı" dedi bir müddet babam küskün küskün. Biz de "hasta, sesi kısılmış" diyoruz. Amcamın kanser olduğunu bildiğinden babam bu mazerete inandı. Herkes tembihli zaten. Ve biz onun öldüğünü hiçbir zaman babama söylemeyi düşünmüyoruz. Hatta babamın tanımadığı bir arkadaşımdan amcamı taklit ederek babamla konuşmasını son çare olarak düşünüyorum. Söylersek ne mi olur? Ben tahmin ediyorum ne olacağını… Amcam on altı yaş küçüktü babamdan. Baba gibiydi onun için.
Bazen kardeşler arasında yetişkin oldukları halde küskünlükler olabiliyor. Benim eski eşimle ablası arasında da olmuştu. Ben araya girdim ve dedim ki onlara "yarın öbür gün Allah korusun hastalandınız ve bir nedenle ikinizden birine tıbbi bir yardım gerekti. Benden alacak haliniz yok. Kanından, canından sana fayda var. Aynı karnı paylaşmışsınız. Et tırnaktan ayrılır mı?" Bu sözlerimle döndüler yanlışlarından.
Merhum Mehmet Aslan Efe Bey'e Allah'tan rahmet diliyorum. Mekanı cennet olsun. Nurlar içinde uyusun.
Yahya Bey'in ve Efece Ailesi'nin acısını yürekten paylaşıyorum. Başsağlığı ve Rabbimden sabırlar diliyorum kendilerine.
Bugün bu yazıyı içimden geldiği gibi yazdım. Genellikle yazılarımı öyle yazarım ama bu çok özel oldu. Bir kerede yazdım. İnşallah Yahya Bey'in acısını yazımla arttırmış olmam.
Hepimizin başı sağ olsun.
|