İstanbul Bakırköy BASAD, Çarşamba şiir gecelerinin ilk konuğu olarak şair, tiyatro yazarı, çevirmen, İngiliz edebiyatı profesörü, halen Cumhuriyet Gazetesi kitap eki yazarı Cevat Çapan'ı konuk etti.
Cevat Çapan 1933 yılında Darıca'da doğdu. Robert Koleji ve Cambridge Üniversitesi İngiliz Edebiyatı bölümünü bitirdi. İstanbul Üniversitesi, Mimar Sinan Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Yeditepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi'nde kurucu dekanlık yaptı. İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü kurdu. Burada on altı yol İngiliz Edebiyatı, dünya tiyatrosu ve Shakespeare dersleri verdi.
Şiirleri Adam Sanat, Seçilmiş Hikayeler, Varlık, Yeditepe gibi dergilerde yayımlandı. İngiliz ve Alman edebiyatından yaptığı çevirilerin yanı sıra İtalyanca ve Yunancadan da Türkçeye çeviriler yaptı. Çağdaş Yunan şiiri, İngiliz şiiri ve Amerikan şiiri antolojilerinin de aralarında olduğu birçok kitap yazdı, çevirdi.
Cevat Çapan konuşmasını Türkiye'de şiire önem verilmediğinden yakınarak açarak daha sonra şöyle devam etti: "Aziz Nesin "bizde her iki kişiden üçü şair" demişti. Yani şiir yazan çok. Okuma yazma oranı çok olsa da bu şiiri anlamak demeye gelmiyor. Nasıl okunacağını öğrenmek için aynı yaratıcı yazarlık atölyeleri gibi yaratıcı okurluk atölyeleri de açılsa ne iyi olur. Sözlü geleneğin hala yaşıyor olması ülkemizde canlı şiir geleneğini var etse de okuryazarların şiire uzak durmaları sözlü gelenekten uzaklaşmalarına bağlıdır.
Memleketimizde tiyatro sanatı öğrencileri bile şiire uzak duruyorlar. Divan edebiyatı ülkemizde yaşayan bir gelenek olarak görülmüyor, onlardan beslenen yok. Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Haşim Divan edebiyatı tadını sürdüren şairlerdendi. Vuslat, Erenköy'de bahar, Sessiz gemi eskiden ezbere okunurken bugün üniversiteye edebiyat okumaya gelen öğrenci bile ezbere hiçbir şiir bilmiyor yani yeni nesil divan edebiyatını eskimiş olarak görüyor.
Bu sorun Amerika için de aynı. Şiir kitabı olan bile ezbere şiir bilmiyor orada.
Bizim gençliğimize örneğin Tevfik Fikret yabancı geliyor. Ama Avrupa'da durum öyle değil. Avrupalı öteden beri şiire, şiirin ezbere bilinmesine önem veriyor. Moskova'da Stalin döneminde 2000 yazar 20. yazarlar toplantısında korku içinde bir araya gelirler. İçlerinden Boris Leodinoviç Pasternak'a "konuşsan da konuşmasan da hapse gireceksin" diye cesaret verirler. Pasternak çevirmiş olduğu Shakespeare'in 30. sone şiirini okumaya başlayınca 2000 yazar hep bir ağızdan ezbere okumaya başlar. Zulüm ve işkence temalı bu şiirin o ortamda 2000 kişinin ağzından bir anda çıktığını düşünebiliyor musunuz?
Eskiden okullarda edebiyat matineleri olurdu. Örneğin Behçet Necatigil bu matinelerde öğrencilerle bir araya gelirdi. Hatta öğrenciler matineye katılan yazarlara mektup yollar; onlar da cevaplandırırlardı.
Elbette ülkemizde çok şair var ama şiire duyarlılık ne halkın üst kademesinde ne alt kademesinde yok. Okullarda da şiir hor görülüyor. Oysaki şiir bizim gerçekliğimizin bir parçası. Haritalar bize gerçek yolları nasıl gösteriyorsa şiir de manevi dünyamızın haritasıdır.
Şiir değerlendirilmesinde aruz, hece bilmek yetmez. Felsefe, sosyoloji, bilimsel bilgi ile donanmış olmalı insan. Turgut Uyar, Edip Cansever, Nazım Hikmet şiirleri ancak böyle birisi tarafından değerlendirebilir.
Şiir insanın insan olmasını sağlar. Her şeyin canlanmasını sağlayan bir güç kaynağıdır. Bu nedenle şiir eleştirmeleri ilk olarak şiirin anlamını yorumlamakla uğraşır. Yani biçimsel özelliklere bakar. Daha sonra da bu şiir bize nasıl faydalı olmuştur kısmına yoğunlaşır. Eğer şiiri sadece biçimsel değerlendirirsek -yani imge, kafiye ve mecaz yönünden- hata yaparız. Şiir insanlığımızı hissetmemizi sağlıyorsa iyi bir şiirdir. Nazım Hikmet'in "Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür/ Ve bir orman gibi kardeşçesine" dizelerini kapsayan şiirini buna örnek olarak gösterebiliriz.
Yabancı şairlerin şiirlerini çevirme olayına gelince; ana dilimizdeki söz ustalıklarını imge, ahenk, ritm ve kafiye kullanarak başaranların arasında en iyi şairlerden Can Yücel, Orhan Veli Kanık, Sabri Esat Siyavuşgil, Melih Cevdet Anday'ı sayabiliriz."
Cevat Çapan, şiir yazma özellikle de yayımlama konusunda büyük şairlerden ürktüğünü ve elli yaşından sonra ilk şiir kitabını çıkardığını söyledi. Bu davranışı da şiire verdiği önemi bize açıkça gösteriyor.
|