Bu hafta ülkemizin yaşadığı acılar hepimizi derinden etkiledi. İçimiz yandı; kavruldu.
Bir fidan düştü toprağa. O fidan ki 269 gün direndi ölüme. Hep uyanacak diye baktık. Dilimizde “uyan Berkin” yüreğimizde “hadi oğul” nidalarıyla geçti o günler. Ta ki onun 16 kiloya düştüğünü duyduğumuz güne kadar. Yine de bir ümit vardı o kara gözler için. O almaya gidip de yiyemediği ekmeklerin, başlayamadığı okulundaki kitapların kokusu içindi bu ümit. En yüksek makam, sayılı nefesi kaldığında aradı nasıl olduysa; üstelik bir şeye ihtiyacınız var mı diye komik bir soruyla BERKİN’in ailesini.
Ülke birbirine karıştı bu zoraki ölüm için. Oğlunun katilini istedi BERKİN’in babası herkes gibi.
Yazımın ilk cümlesindeki hepimiz ve bir önceki cümlemdeki herkes sözcüklerini memleketimizde her yaşayan için kullanamıyorum maalesef.
Seçim için il il dolaşan hükümetin başının bir kez BERKİN’in adını ağzına aldığı duyulmadı. Berkin’in adı cenazeydi. Cenaze aşağı, cenaze yukarı. Cenazeden önce, cenazeden sonra.
O yetmedi poşulu çocuk oldu adı. Hem de sapanlı. Polisin poşu yüzünden yaşını tespit edemeyip üzerine gaz kapsülü attığı. Demek ki her poşulu bir suçlu. Giysilerin üzerine herkes yaşını yazsın bundan sonra.
Oysa ki...
Onun adı BERKİN'di. 14 yaşındaydı. Bir inat uğruna başlayan Gezi olaylarında ekmek almak için sokağa çıkmak gafletinde bulundu. Üç çocuk önerip Allah rızkını verir diyenlerin ülkesinde onun rızkına ekmek arası gaz kapsülü düştü.
Cenazeden sonra çıkan kargaşada Burak Can gitti BERKİN’in yanına. Polis memuru Ahmet Küçüktağ'da ardından. Çokça bahsedildi mitinglerde Burak Can isminden. Ama bir BERKİN çıkmadı yetkili ağızdan. Polisin de adının geçtiği de pek duyulmadı. Burak Can'ın babasının verdiği birleştirici mesajdan övgüyle bahsedildi. AKP'nin dışında kimse bu vatanı düşünmüyordu. Herkes olay çıkartmak için yaşıyordu sanki.
Yer ağladı, gök ağladı BERKİN'e. Analar ağladı. Gençler ağladı. Elinde ekmekle torunu yaşındaki polise sarılıp BERKİN diyen yaşlılar ağladı. Öğretmeni gururla anlattı onu.
Çünkü o bir evlattı. Dahası anasının kuzusuydu. Kim vurduya gitmemeliydi. 269 gün aranmadı hadi dinimize göre arkasından konuşulmamalıydı. İftira atılmamalıydı.
Ama önemli olan seçim ve seçilmek... 30 Mart... Ülkede her şey seçime endeksli oldu. Neredeyse aşık olmayı bile seçime göre ayarlayacak duruma getirildik.
Söylenenlere bakılırsa "olmadı Berkin, o kadar gün ölmedin; biraz daha yaşasaydın. 31 Mart'ta ölseydin ya" diye içinden homur homur söylenen kaç insan olduğunu tahmin etmek o kadar güç değil...
Sevgi ÜNAL
|