Her gittiğimde usul usul bakıyorum, yandan yandan...
Ona hissettirmeden. Kaşını, gözünü, burnunu, ağzını nakşetmek istiyorum gözlerime.
Geçen sene kaç kez hastanelik oldu babam. Kaç kez yüreğim ağzıma geldi. Kimin ne zaman öleceği belli mi ama insan elinde olmadan düşünüyor bunu. Düşünürken de eski yıllar geliyor aklıma; heybesi anılarla dolu artık oldukça eskimiş yıllar.
O günlerde sessiz olmalıydık gün boyu. Babamın gece nöbetinin olduğu ertesi günlerdi bunlar. Bahçemizdeki çam ağacını mesken edinmiş guguk kuşlarının sesine bile dayanamazdı çünkü babam.
Şimdiki gibi zayıf değildi. Kocaman bir göbeğe sahip olacak kadar şişmandı. İştahı yerinde olan ve akşamdaaan akşama rakı içen bir babaydı. İçtikçe sohbeti koyulaşırdı. Devamlı bizim geleceğimizi konuşurdu. Şöyle olacaksınız, böyle olacaksınız diye. Kız kardeşimden değil ama benden çok umutluydu. Sebebiyse her aldığımda bana teşekkür ettiği karnelerim, başarı belgelerimdi. İleriki yıllarda onu hüsrana uğrattım ne yazık ki. Onun istediği altın bilezik artık kolumdaydı ama ev kadını olarak hayatımı sürdürmek zorunda kaldım maalesef.
Babam uzun senelerdir içki içmiyor. Liseye giderken onun içkisini protesto etme şeklime( her seferinde karşısında bir şişe bira içerek) çaresiz duruşu hala gözlerimin önünde. Bize yeni bir ev yapmak için kan ter içinde amele gibi çalışması bir diğer görüntü uzaklardan gelen. Kırk yıl dayandı babamın dişinden tırnağından arttırarak yaptığı o ev. Sonra müteahhite verildi.
Şimdi aynı toprakta yeni bir evdeler. Babam artık maaş almaktan almaya dışarı çıkıyor. Günleri insülin, kalp ve unutkanlık ilaçlarının arasında geçiyor. Günlük arkadaşları var onun: gazete bulmacaları. Onlarla bayağı oyalanıyor. Günün büyük bir bölümünü zaten uyuyarak geçiriyor.
Çocukları olarak bizden razı olduğunu söylüyor hep. Bana eskiden beri bunu söylerdi zaten. “Sen bizi hiç üzmedin” diye ama benim hafızama bir vakitler evlenmemi istemediği biri yüzünden iki ay onunla hiç konuşmamam, protesto olsun diye belime kadar olan saçlarımı oğlan çocuğu gibi kestirmem ve babamın pes edip durumu kabullenmesi geliyor. Daha küçükken de iştahsızlıktan her sofrada dizlerimi ovup durmam; annem bana kızınca da babamın “bırak yemezse yemesin” diye bağırması tabii.
Her salı Opera Sinemasına, yazın Bostancı Plajı'na ailecek gitmelerimiz anılardan fırlayan güzellikler. Bir de evimize gelen misafirlerimizin kaçak çay, sigara ve babamın sohbetlerini dinlemek için gelmeleri. Gülmekten kasıklarıma sancılar girmesi. Kaçak falan deyince yanlış anlaşılmasın. O zamanlar yabancı sigara ve çay yoktu ülkemizde. Babam gümrük muhafaza memuru olduğu için yakaladıklarından prim verilirdi onlara. Velhasıl çok hoş sohbet bir adamdı benim babam. Şimdilerde öyle çok konuşmuyor. Ama bazı huyları hiç değişmedi. Her şey vaktinde yapılacak. Bu onun hala düsturu. Hiçbir şeyin aksamasını istemez. Artık yakın geçmişi unutuyor ama her gittiğimde anılardan bir sahne mutlaka dinliyorum ondan. Belki onlarca kez dinlediğim o anılar aslında öyle yol gösterici ki. Öyle insan manzaraları çıkıyor ki ortaya. Bazen öykülerime o karakterleri kahraman yapıyorum.
Tüm babalara ve benim babama olabildiğince sağlıklı uzun ömürler diliyorum tabii 58 yıllık hayat arkadaşı anneme de. Onlar bir ömrü beraber acısı, tatlısı ile geçirmekteler. Sırası geldi birbirlerine kırıldıkları günler oldu, darıldılar ama hep kısa sürdü bu haller, hep bir arada kaldılar. Şimdi birbirlerine dua ediyorlar. Çünkü bu günler en çok birbirlerine muhtaç olduğu günler. Kardeşim ve ben onlara bir parça hayırlı evlat olabildikse ne mutlu bize.
Bugünkü yazı istemeden kişiye özel bir yazı oldu. Öyle gelişti birdenbire. Oysaki Soma’da toprak altında yatan babalara seslenecektim. Yine de onlara mesaj yollamadan yapamayacağım.
Ey şehit madenci! Rahat uyu, bil ki bu bozuk düzen bir gün düzelecek. Sen canını vererek öncülük ettin. 301 tane taş koydun bu bozuk düzenin çarkına. Biliyorum, babasın. Evlatlarının kokusunu duymak isterdin sen de babalar gününde. Olmadı, oldurmadılar. Ama bak toprağının üstündeki karneye, takdir belgesine. Ona bir bisiklet nasıl alırım diye düşündüğün evladın getirdi işte sana onları.
Kurum dolu göğsün kabarsın. Hiç unutma; sen asrın babasısın.
|