Siyaset; akıl, zeka, kurnazlık, ileri görüşlülük, kararlılık, cesaret nezaket, bilgi, birikim, güzel ve etkili konuşma, esneklik, hoşgörü,ustalık, derinlik isteyen bir iştir.
Türkiye’deki çapsız, vizyonsuz, beceriksiz, yeteneksiz, tepeden tırnağa boş siyasetçilere bakarak geneli hakkında karar verilemez.
Biz de çok çabuk siyasetçi olunabiliyor.
Koyunun bulunmadığı yerde keçiye eyvallah etmek gibi tuhaf bir kaderden kurtulamadık.
Siyaset tavla oyunu gibi görülüyor.
Karşı taraf zarı atıyor ve oynuyor.
Bizim bir hazırlığımız yok.
Zarı elimize alıp atıyoruz.
Denk gelirse oyun bizim.
Zarların hafızası yoktur.
Kulakları da bulunmadığından yalvarmanızı duymazlar.
Düşeş gerekirken iki bir attınız mı yandınız.
Tavla oyununda ustalık olmaz.
Ustalık zardadır.
Şans faktörü oyunun egemenidir.
Siyaset ise satranç oyunudur.
Konuşmalar da yanlışı rakibe yaptırmak sonucu etkiler.
Bir şeyi karşıdakine kabul ettirirken, en akıllı yol söylenilmek istenileni rakibine söyletebilmektir.
Bunu yaparken de amaçlanan görüşü, rakibin kendi görüşü haline getirmek hünerini gösterebilmektir.
Kısaca sonuca ulaşıldığında, rakip, neyi kabul ettiğinin farkına bile varmamalıdır.
Bu bağlamda uluslar arası ilişkilerde başarısızlığımız zirve yapmış durumda.
Bize verilen acı reçeteleri irdelemeden uyguladık.
Aklımızı kullanacağımıza yıllardır birilerine kızarak kendimizi kandırdık.
Fransızlara, Almanlara,Araplara, Ruslara, ABD’ye kızarak yılları harcadık.
Bu kızmalara PKK ve Kürtler de eklendi.
Hikayeye göre, bir Alman, bir İtalyan, bir Fransız ve bir İngiliz aralarında köpeğe hardal yedirmek konusunda iddiaya tutuşurlar.
Alman önceliği alır:
Hardalı topak yapar ve köpeğin ensesinden tutarak zorla ağzına tıkar.
Hayvanın ağzı yandığı için hardalı yemez ve çıkarır.
İtalyan hemen atılır:
Öyle olmaz der ve hardalı makarna şeklinde ufak parçalar halinde bölerek, köpeğe yedirmeye çalışırsa da hayvanın ağzı yine hayvanın ağzı yine yandığından, o da başaramaz.
Fransız da, konuya kendi açısından yaklaşarak, hardalı önce sulandırıp, sos olarak köpeğe yedirmek için uğraşırsa da, bu uygulama ile de sonuç alamaz.
Sıra İngiliz'e geldiğinde, İngiliz önce köpeği okşayarak yanına çeker, sırtını sıvazlar, sonra da hardalı topak yaparak hayvanın poposuna yapıştırır.
Köpek ardı yandıkça başlar hardalı yalamaya, kısaca canı yandıkça yalar, yandıkça yalar ve sonuçta yalaya yalaya hardalı bitirir.
Bazı ülkeler, hedef ülkeleri, istekleri çizgide tutabilmek için, onlara hardalı öyle yedirirler ki, o ülkeler, neyi nasıl yediklerinin farkına vardıklarında iş işten çoktan geçmiş olur.
Hardalı bolca yiyenler arasında biz de varız.
Acılardan ders almadan yemeye devam ediyoruz.
Nereye kadar dayanacağız?
Çok kötü uyuşturulduk.
Acıları duyamıyoruz.
Dört yanımız yanıyor ama yaklaşan yangının farkında değiliz.
Halkımız küçük çıkarların arkasından gelecek felaketleri sezmeye başlamadan her yanımız yanmaya devam edecek.
Nerede 5000 yıllık devlet deneyimimiz?
Mezar taşlarıyla övünülerek bir yere varılmaz.