Son günlerde yollarda, toplu taşıma araçlarında kara çarşaflı kişilere sıkça rastlamaya başladık.
Herkes istediği giysiyi seçmekte özgürdür gibi içi tümüyle boş sözleri bir yana bırakıp bu konuda önlem almak gerekmektedir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki çarşafın aynı türban gibi İslam’la hiç ilgisi yoktur.
Çarşaf sözcüğü dilimize Farsça “gece örtüsü” anlamına gelen çâder-şeb sözcüğünden geçmiştir.
Peçe sözcüğünün ise Türkçe mi yoksa Farsça kaynaklı mı olduğu kesin değildir. Günümüzde birçok Müslüman, çarşaf ve peçenin İslamiyet’le birlikte ortaya çıkan ve Ahzap suresi 59. ayetinde sözü edilen “cilbab” olduğunu düşünürler.
Oysa Arap toplumunda ne Cahiliye döneminde ne de Hz. Muhammed döneminde çarşaf giyildiğine ilişkin hiçbir tarihsel belge yoktur.
Yine aynı şekilde fıkıh kitaplarında kadına nafaka olarak verilecek elbiseler teker teker belirtilirken hiçbirinde çarşafa rastlanmaz. Örtünme daha çok ferace adı verilen giysi ile yapılır.
Kara çarşaf, Endülüs Emevileri döneminde İspanyol rahibelerinin giydiği bir elbise olarak Emeviler aracılığı ile İslam coğrafyasında görünmeye başlamıştır.
Örtünme elbette İslamiyet öncesi Arap toplumlarında da vardı. Örneğin antik dönemlerin en önemli dini ve ticari merkezlerinden biri olan ve günümüzde Suriye sınırları içinde bulunan Palmira’da yapılan kazılarda bulunan tabletlerde, örtünmüş kadınların tasvirleri bulunur. Fakat bu örtünme biçimleri günümüzdeki çarşafa benzemekten oldukça uzaktır.
Çarşaf Türkiye'ye Tanzimat döneminde hacca gidenler tarafından, İranlılardan alınmak suretiyle getirilmiştir.
Önceleri pek tutulmayan, hatta bid'at denilen çarşaf, 1870'te yaygınlaşmıştır. Daha sonra II. Abdülhamit, 4 Ramazan 1309 (2 Nisan 1892) tarihli bir emirname ile çarşaf giyilmesini yasaklamıştır.
Ulu Hakan II Abdülhamit Han’ın çarşafı yasaklayan buyruğunu günümüz Türkçesine çevrilmiş hali şöyledir:
“Padişah hazretleri bugün yüce cuma selamlığı töreninin ardından Teşvikiye’de bulunan devlet silahhanesini onurlandırdıktan sonra saraya dönerken geçtiği yol üzerinde acayip bir biçimde bellerinden bağlı siyah çarşaflara bürünmüş ve yüzlerini bile siyah renkte ve oldukça ince peçelerle örtmüş bazı kadınlar gözüne çarpmıştır. Bunların neredeyse çıplak denilecek derecede açık saçık bulunmalarına ve adeta matem elbisesi giyinmiş Hıristiyan kadınlarına benzemiş olmalarına bakarak birdenbire Müslüman olup olmadıklarında tereddüde düşmüştür.
Kanıt ve açıklama gerektirmez ki, Yüce İslam Devleti’nin devamı ve yükselişi, devlet kurumunun fertlerini oluşturan bütün erkek ve kadın Müslümanların hal, durum ve hareketlerinde şeriatın faydalı ve kurtarıcı buyruklarına eksiksiz bir özenle uymalarına bağlıdır. Aksi durum, gerek ümmetin fertleri, gerekse devletin devamı için maddi ve manevi olarak sonsuz zararlar verecektir. İşbu çarşaflar ise Müslüman kadınlarca tesettür emrine asla uygun gibi, kötü bir amaçla şuraya buraya girmek için bazı münasebetsiz erkekler tarafından bir yerde fesat aleti olarak kullanılmaktadır. Dini açıdan ve toplumun iyiliği için açık olan çok sayıdaki zarar ve sakıncaya dayanarak bu konuda gereken kişilere yumuşakça ve uygun bir dille anlatılmak ve gerekli öğütler verilmek suretiyle kadınlarca çarşaf giyilmesinin yasaklanması padişahın emir ve fermanı gereğidir.”
II. Abdülhamit dünyadaki son büyük imparatordur.
Ne yazık ki iyi anlatılamadığı için anlaşılamamıştır.
II. Abdülhamit çarşafı yasaklayan buyruğunda iki konuya dikkat çekmiştir.
1- Bu örtünmenin İslam ile ilgisi bulunmadığına
2- Çarşaf giyen kişilerin kimlikleri belli olmadığı için güvenliği tehlikeye attığına.
Türkiye’de son yıllarda çarşaf giyen teröristlere rastlanıldı ama ölenler halktan olduğu için üzerinde durulmadı.
Çarşaf giymiş bir terörist bakan falan öldürürse anında önlem alınır.
Bakanlar da insandır, yazık olur.
Ölmelerini beklemeden çarşaf yasaklanmalıdır.
Zaman zaman abartılarak övülen II.Abdülhamit kadar duyarlı olmak yeterli…
II. Abdülhamit iyi anlatılamadı.
Sağduyulu ve aklını iyi kullanan bir padişahtı.
|