Ülkemizde gazetecilik ne durumda?
1950 yılından beri evine üç gazete giren birisi olarak üzgün ve şaşkınım.
1950’lili yıllarda evimize üç gazete alınırdı. Hürriyet, Milliyet ve Yeni Sabah.
1958’de babama Yeni Sabah yerine AKŞAM Gazetesi alalım dedim o da benimsedi.
Ben bu üç gazete geleneğini sürdürdüm..
50 yıldır da köşe yazarlığı yapıyorum.
Yıl 2021 ve rahatça diyebilirim ki gazetecilik bitti.
Gazetecilik adına Basın İlan Kurumu’nun dağıttığı paralar paylaşılıyor.
Devletin gazeteleri desteklemesi gerçekten güzel bir yaklaşım ama bunun ölçütleri olmalı.
Günümüzdeki gazetecilik saçmalığında elbette tek suçlu gazete sahipleri değil.
İktidarlar gazeteleri oyun hamuruna çevirdiler.
Bu arada yok edilen ise az da olsa kıyıda köşede kalmış olan gazetecilik onuru.
Beni her bakımdan yetiştiren değerli ağabeyim ve ustam Necdet onur bu ülkede gazetecilik yapılamayacağını gördü ve köşesine çekildi.
Birkaç ay önce de sonsuzluğa çekip gitti.
Gazeteler gazeteci kökenli kişilerce çıkartıldığında toplumda saygınlıkları vardı.
Ne zaman ki iş adamları gazeteciliğe soyundular basın ahlakı yerle bir oldu.
Üretimin de gazetecilik gibi ahlaki değerleri vardır ama ticaretin yoktur.
Türkiye’de son yıllarda yükselen değer haline gelen ahlaksızlık
Solcu, aynı zamanda Karl Marks’ın arkadaşı gazeteci Swinton, 1880’lerde New York Times’ta yazıyor.
Gazete bir Yahudi tarafından satın alındıktan sonra düzenlenen toplantıda, davetli gazeteciler basının onuruna kadeh kaldırmak üzere kürsüye çağırıyorlar onu.
Swinton elindeki kadehiyle kürsüye çıkıyor. Çıt yok ve tarihi cümleler dökülüyor bir bir ağzından.
“Dünya tarihinin şu anına dek, Amerika’da ‘Özgür bağımsız basın’ diye bir şey olmamıştır. Bunu siz de biliyorsunuz biz de.” diye başlıyor sözlerine; “Hiçbiriniz düşündüklerinizi olduğu gibi yazmaya cesaret edemezsiniz.
Bunu yapmaya kalktığınızda yazdıklarınızın önceden basılmayacağını bilirsiniz çünkü: Çalıştığım gazete bana düşüncelerimi özgürce yazmam için değil, tersine yazmamam için bir ücret ödüyor. İçinizde benzer biçimde benzer ücret alan başkaları da vardır.
Düşüncelerini açıkça yazacak kadar salak olan herhangi biri, sokakta başka bir iş arıyor olacaktır. Çalıştığım gazetemin herhangi bir sayısında düşüncelerimi apaçık yazmaya izin verseydim, 24 saat dolmadan işimden atılırdım.
Gazetecilerin işi; gerçeği yok etmek, düpedüz yalan söylemek, saptırmak, kötülemek, servet sahiplerine ve iktidara dalkavukluk etmek, kendi gündelik ekmeği uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de. Öyleyse şimdi burada ‘bağımsız özgür basının şerefine’ kadeh kaldırmak saçmalığı da nereden çıktı?
Bizler, sahnenin arkasındaki zengin adamların ve emperyalistlerin oyuncakları, kullarıyız. Bizler ipleri çekilince zıplayan oyuncak kuklalarız.
Onlar ipleri çekiyorlar ve biz dans ediyoruz
. Yeteneklerimiz, olanaklarımız ve yaşamlarımız, hepsi başkalarının malı.
“Bizler entellektüel fahişeleriz.” Swinton toplantıyı şaşkın bakışlar arasında terk etti. Gazeteden istifa etti ve kimseden para almaksızın “John Swinton’s paper” diye tek yapraklı bir gazete çıkartmaya başladı.
Günümüz Türkiye’sini anlatmış gibi.
Son aylarda bir karar verdim.
Yeni bir kitap hazırlıyorum.
Gazetelere yolladığım yazı ile onların yayınladıklarını yan yana koyacağım.
Bunu neden mi yapıyorum.
Çoğu azı işleri müdürü 5 yıl sonra insan içine çıkamayacak duruma gelsin diye.
Yazılarımın arasından cümleler çıkartıyorlar.
Bunun elbette bir bedeli olacaktır.
Bunu yaparken kendilerini açığa vuruyorlar.
Çok ilginç bir kitap olacak. Benim için de onlar için de…
|