Bir çok makalemde yeni bir dünya düzeni kurulduğunu belirttim. Şu anda taşlar yerinden oynuyor ve bu –özellikle Suriye’de- görüldüğü gibi bir takım sıkıntılara yol açıyor.
Ekonomik güç hem politik hem de askeri açıdan bir kuvvet getirdiği de bilinmektedir. Son yüzyıllarda dünya ekonomisini ve pazarını yöneten bir kaç ülke vardı ve bunların sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi.
Yalnız şu anda Avrupa’nın ekonomisi kötüye gidiyor ve parası da değer kaybediyor. Demografik yapı olumsuz yönde değişiyor ve geleceği de pek parlak gözükmüyor.
Bir çok gelişmekte olan ülke artık yeni dünya düzeninde pay sahibi olmak istiyor ve gerekirse de askeri güç kullanmaktan çekinmiyor.
Bu ülkelerin başında Rusya geliyor.
Mesela bu ülkenin son zamanki aktiviteleri (Ukrayna, Kırım, Suriye, hava ihlalleri vs.) aklımızda.
Kuzular her zaman kurtlar tarafından yenilme riski altındadır.
Rusya gibi nükleer güce sahip ülkeler „kurt“ kategorisine girer. Ne olursa olsun onlara bulaşıl(a)maz.
Her zaman da söz sahibi olurlar.Türkiye’de bunun bilincinde ama bu oluşumun hangi noktasında?
Şimdi Türkiye’nin aslında bir nükleer güç olma ya da olmuş olma ihtimalı yok. Türkiye bir Nato ülkesi ve bir saldırıya uğradığı zaman zaten Nato ülkeleri Türkiye’ye yardım edecektir.
İlk bakışta bu böyle gözüksede ikinci bakışta bu böyle gözükmeyebilir.
Bilindiği gibi Türkiye kendi hava sahasına giren bir Rus uçağını düşürdü. Ilk gün Türkiye hava sahasında bu olay gerçekleşti denildi ama ikinci gün Amerika bunun böyle olmadığını açıkladı. Kaldı ki olay günü Amerika bu olayın Türkiye ile Rusya arasında olan bir ihtilaf olduğunu belirtti.
Yani Türkçesi: Bizi (yani Nato’yu) ilgilendiren bir durum değil, kendi başının çaresine bak anlamında bir şey söylendi. Anlayacağınız Nato müdahil olmakta pek istekli değil.
Buradan çıkan sonuç şu: Türkiye bağımsız bir şekilde askeri açıdan güçlü olması lazım. Askeri gücünü kullanmazsa bile askeri teknoloji açısından caydırıcı bir yapıya sahip olması lazım.
Şimdi bundan sonra yazdığımı ister gerçek ister senaryo olarak kabul edin. Kim nasıl istiyorsa öyle okusun:
Türkiye nükleer bir güc olmanın gerekliliğini seneler önce anladı ama hem gereken teknolojiye hem de bilgi ve beceriye sahip değildi.
Zaten uluslararası anlaşmalara imza atmış Türkiye‘nin bu konuda elleri bağlı amaTürkiye’nin hızlı bir şekilde ve çaktırmadan nükleer bir güç olmasının tek bir yolu vardı o da ancak öyle bir güce sahip olan başka bir ülkeden destek almak yoluyla olabilirdi.
Türkiye ve Pakistan çok eski iki dost ve kardeş ülke . Türkiye’nin Pakistan’a atom bombasın yapımında çok büyük lojistik desteği oldu. Hatta 1998′de dönemin Pakistan Başbakanı Navaz Şerif Türkiye’ye araştırma alanında nükleer ortaklık bile önermişti.
Atom bombası üretmek için gereken teknolojik altyapı ile ilgili bilgiler de Türkiye’ye transfer edildi ve çekmecelerde duruyor.
Özellikle Alman istihbaratın Türkiye’nin son senelerde atom bombası ile ilgili çalışma yaptığına dair bilgilere sahip olduğu belirtiliyor.
Zaten Türkiye’de yapılması planlanan nükleer santrallar ile ilgili yapılan anlaşmada atık maddelerin geri alımı konusundaki detaylar Türkiye’nin bu konudaki niyetine ışık tutuyor.
Türkiye'de bir nükleer santral olmamasına rağmen Küçükçekmece Nükleer Araştırmalar Merkezi'nde ve İTÜ laboratuvarlarında nükleer tıp alanında çalışmaların yürütülmesi bir yana TÜBİTAK’ın 2500 km menzilli füzeler üzerinde çalışması da bu konuda ayrı bir sinyal üretiyor.
Türkiye’de şu anda nükleer mühimmat üretimi olmazsa bile muhtemelen zamanında Pakistan‘dan temin ettiği başlıklar sayesinde nükleer bir güçtür ve bu tabii ki sır gibi saklanıyor.
Türkiye’nin son senelerdeki gözle görülür özgüven artışında belki de bunun da büyük payı vardır.
|