‘‘Quo vadis‘‘ deyimi Türkçe'ye "Nereye gidiyorsun?" olarak çevrilebilecek Latince bir sözdür ve hem tarihte hem de modern kültürde birçok farklı şekilde ve yerde kullanılmıştır.
Bu başlıkla bu farklı yerlere Avrupa Birliği’ni de dahil etmiş bulunuyorum.
Şu anda Avrupa Birliği'nde hem ekonomik hem de politik açıdan ilginç gelişmeler oluyor.
Pazar günü yapılan Avrupa Parlamento seçimlerinde Fransa, Hollanda, Avusturya, İngiltere, Danimarka, Fillandiya’da aşırı sağın zirve yapması Avrupalıları korkuttu.
Bunda özellikle Avrupa Birliği karşıtlığı büyük rol oynuyor.
Sağcı temsilciler Avrupa Parlamentosu'nda 751 koltuğun 140'ını ele geçirdiler.
Bu Avrupa'da hoşnutsuzluğun zirvede olduğunun bir göstergesidir.
Avrupa Birliği'nin son büyük ekonomik krizini de unutmamak gerek.
Bu krizde en çok etkilenen ülkeler arasında Italya, Yunanistan, Portekiz, İspanya ve İrlanda geliyor. Çoğu iflastan zar zor kurtuldular ve şu anda ancak kendine geliyorlar.
Öyle olduğu halde düşürülen faiz oranı istenilen etkiyi yapmış değil.
Euro bölgesinde enflasyon yüzde 0,7 olarak açıklandı. Buna oldukça yüksek işsizlik oranları eklendiğinde ciddi bir deflasyon tehdidi ortaya çıkıyor.
Faizler düşük olduğu için para ucuz ama yine de durgunluk aşılamıyor. Vatandaş para harcamıyor ya da harcıyamıyor yani talep bir türlü artmıyor. Talep olmadığı çin mallar be hizmetler gittikçe ucuzluyorlar. Bu da deflasyonist bir ortamı tetikliyor.
Neticede Fiyatların düşmesi ekonomiyi her zaman olumlu etkilemez, tehlikeli dahi olabilir. Zira fiyat düşmesi, alıcıda düşüşün devamına dair beklenti yaratır ve talepler ileri tarihe ertelenir.
Bunun sonucunda satışlar azalır, üretici üretim ve arz seviyesini düşürür, istihdamını da kısmaya başlar. Böylece işsizlik ve ekonomik daralma gibi sonuçlar ortaya çıkar.
Bu sorunlar yetmiyormuş gibi birde Ukrayna da ağalık tasladılar ve orası da karıştı. Kırım yarımadası elden gitti şimdi de Ukrayna'nın tümüyle parçalanması engellenilmeye çalışılıyor.
Bu olaylar Avrupa Birliği’nin politik açıdan ne kadar zayıf olduğunun bir göstergesi.
Bu arada Amerikan istihbarat birimlerince Avrupa’da usulsüz dinleme yapılması da unutulmaması gerekiyor.
Hatta ABD Ulusal Güvenlik Kurumu NSA’nın Başbakan Merkel’in cep telefonunu dinlediği de ortaya çıkmıştı ve bu konuda bile doğru dürüst tepki gösterilebilmiş değil.
Bunlar yetmediği gibi Avrupa Komisyonu Başkanlığı seçimlerinde de şu anda sıkıntı var.
İngiltere Jean Claude Juncker'i Avrupa Komisyonu Başkanı olarak görmek istemediğini ve bu değişikliğin gerçekleşmesi halinde Avrupa Briliği'nden (AB) çıkacağını belirtti.
Anlayacağınız İngiltere Avrupa Birliğine rest çekiyor.
Avrupa Birliği hem iç ve dış politika açısından, hem ekonomi açısından hem de artan sağcı eğilim açısından zor günler yaşıyor.
Önümüzdeki yıllar asıl soru şu olacak: Kurulan yeni dünya düzeninde Avrupa Birliği' nin yeri ne olacak?
Şu anda Ukrayna krizinde Rusya’ya karşı Avrupa Birliği'nin çaresiz tutumu bu sorunun cevabına ışık tutuyor bence.
Rusya Kırım'ı afiyetle mideye indirdi ve sindirdi bile, daha ne diyelim...
|