Türkiye sıkıntılı günler yaşıyor.
Cumhuriyet de sıkıntılı günler yaşıyor.
Yaşanan sıkıntıların da iktidarla ilişkisi abartıldığı ölçüde değildir.
Türkiye cumhuriyeti hukuk-demokrasi-cumhuriyet üçgenini kuramadığı için sürekli açıklar vermektedir.
Tek kenarlı üçgen olmaz.
Cumhuriyet hukuksuz ve demokrasisiz yaşamaz.
Hukukun küreselliği yerine yasacılığın yerelliğinde direnildiğinden başta insan hakları olmak üzere tüm sosyal alanlarda bataklığa saplanıldı.
Demokrasi ise anlaşılamadığı için uygulamadı.
1946’da demokrasiye geçildiği masalı bugün bile sürmekte.
Türkiye anılan tarihte sadece çok partili seçime geçmiştir.
Adına destanlar yazılan Demokrat Parti’nin iktidarı bırakmamak için her yolu denemesi, demokrasiden habersizliğinin en güzel göstergesidir.
Türkçe’de bir deyim vardır:
“Ön tekerlek nereye giderse arka tekerlek onu izler”
2016 yılının kapısından girmek üzereyken, parti sayısı ikiden 102’ye yükseldi ama demokrasi ile ilgili en küçük bir ışık görünmüyor.
Demokrasi partilerin kapısından giremezse ülkeye nasıl yerleşsin.
Oysa Mustafa Kemal Atatürk’ün altı ana ilke kendi savunması içinde bir devlet oluşturmuştu.
Fransız devriminden alınan cumhuriyetçilik, ulusalcılık ve laiklik, yirminci yüzyılın başlarında gerçekleştirilen Sovyet Devriminden esinlenilen devrimcilik, halkçılık ve devletçilik ilkeleri genç cumhuriyetin temelini oluşturmuştu.
Atatürk’ün erken ölümüyle Türk devrimi yarım kalmıştır.
Altıana ilkenin simgesi altı ok’un öksüzlüğü de o gün başlamıştır.
Bu gün geldiğimiz noktada cumhuriyetin temel ilkelerinin bir kısmı altı ok amblemini taşıyan parti tarafından , diğerleri de bu ilkelere temelde karşıolanlarca devre dışı bırakılmıştır.
Cumhuriyetin adıyla kimsenin sorunu yoktur.
Tam aksine her siyasi görüş cumhuriyet kumaşından kendisine göre bir elbise biçmeye çabalamaktadır.
Temel ilkeler teker çürütülmüştür.
Demokratikliğin yerini despotluk, laikliğin yerini din tüccarlığı, sosyal devletin yerini kayırmacılık, hukuk devletinin yerini yasacılık ve keyfilik, milliyetçiliğin yerini Türk kavramına düşmanlık, halkçılığın yerini etnik ve dinsel gurupçuluk, devletçiliğin yerini ulusal değerleri peşkeş çekme, devrimciliğin yerini gericilik almıştır.
En kötüsü ise, cumhuriyetle oluşan birlik parçalanmıştır.
Türkiye bozulma aşamasını çoktan geçmiştir.
Bozulan kurum ve kuruluşları onarma olanağıvardır.
Çürüme ise onarılamaz.
Bu bağlamda yeni bir cumhuriyet birlik hareketine gerek vardır.
Ancak böyle bir oluşum artık Kuvvayı Milliye mantığı ile gerçekleştirilemez.
İçinde hiçbir milli değerin kalmadığı, finans sisteminden evlerimizdeki ısınmaya kadar her şeyin yabancı işgal atında bulunduğu bir ortam da , yabancı işgaline bulaşmamış beyinler bulmak da kolay değildir.
Elimizdeki tek değer insandır.
Mustafa Kemal öyle bir bilinç bırakmıştır ki, Türkiye’yi yeniden kuracak iç dinamiğin oluşacağına ve başarılıolacağına inanmak istiyorum.
Eğer başarılı olunamazsa Türkiye 22. Yüz yılı göremez.
|